Allâhü Teâlâ hazretleri; Allâh (c.c.)’un yaratışını (doğal durumu) değiştirmenin şeytân işi olduğunu bildirmiştir: “Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim de putlara adak için hayvanların kulaklarını yaracaklar. Yine onlara emredeceğim de Allâh (c.c.)’un yarattığını değiştirecekler.” Kim Allâh’ı bırakıp da şeytânı dost edinirse, şüphesiz o apaçık bir hüsrana düşmüştür.” (Nisa s. 119) Fakihler keyfi olarak estetik yaptırmanın, kaş aldırmanın, saç ektirmenin, dövme yaptırmanın Allâh (c.c.)’un yaratışını (doğal durumu) değiştirmek olarak değerlendirmiş ve yukarıda zikredilen âyete istinâden bunların ne erkek ne kadın, ne yapan ne de yaptıran için caiz olmadıklarını söylemişlerdir. Dövme yaptırma hakkında Peygamber (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyuruyor: “Allâh (c.c.), saç ekleyene ve ekletene, dövme yapan ve yaptırana lanet etsin.” Fıkıh kitaplarımızda açık bir şekilde beyân edilmiştir ki, abdestin farzları; yüz, el, ayakların yıkanması, başın mesh edilmesidir. Guslün farzı ise; bütün vücudun kuru bir yer kalmayacak şekilde yıkanmasıdır. Tırnağa sürülen ojeler gibi suyun altına ulaşmasına mani olan şey, izâle edilmedikçe ne abdest ne de gusül sahih olmayacaktır. Dövme ise günümüzde derinin üst kısmına değil alt kısmına boyanın derç edilmesiyle yapılmaktadır. Derinin alt kısmı ise abdest ve gusülde yıkanması gereken yerlerden değildir. Buna göre dövme abdest ve gusle mani değildir. Şu kadar var ki anlattığımız bu tür dövme gerçek ve hakiki dövmedir. Bir de geçici dövme dedikleri derinin üzerinde boyalarla yapılan dövme vardır. Bu tür dövmenin yaptırılması da hakiki dövme yaptırmak gibi caiz olmamakla birlikte abdest ve gusle mani olup olmamasına dair verilecek hüküm açısından öncekinden farklıdır. Şöyle ki deri üzerine yapılan geçici dövme, Hint kınası gibi suyun altına ulaşmasına mani olmayıp deride bir tabaka oluşturmuyorsa abdest ve gusle mani olmaz. Fakat yağlı boya gibi deride, suyun altına ulaşmasına mani bir tabaka oluşturuyorsa abdest ve guslün sıhhatine mani olur. (Suâlli-Cevâplı İslâm Fıkhı, c.1, s.187-189)