İslâm’a, Kur’an’a uymak, dini öğrenmek, sadece meâl ve tefsir okumakla değil, ancak hak olan bir mezhebe uymak ve yani fıkhî hükümleri öğrenmekle olur. Bir kimse, Kur’an-ı Kerim’den, tefsirden anladığı, İslâm’a uymuş olmaz.
İmâm-ı Şa’rani hazretleri buyuruyor ki:
“Hadis-i Şerifler Kur’an-ı Kerimi açıklar. Mezhep imamları Hadis-i Şerifleri açıklamıştır. Din âlimleri de, mezhep imamlarının sözlerini açıklamışlardır. Tahareti, namazların kaç rekat olduklarını, rüku ve secdelerde okunacak tesbihleri, bayram ve cenaze namazlarının nasıl kılınacağını, zekât nisabını, orucun ve haccın farzlarını Kur’an-ı Kerim’den çıkarmak mümkün değildir.”
Kur’an-ı Kerim’de her hüküm var ise de, bunları doğru olarak ancak Resulullah (s.a.v.) açıklamıştır. Resulullah (s.a.v.)’e uymak farzdır. Kur’an-ı Kerim’de mealen buyuruluyor ki:
“De ki, “Eğer Allâh’ı seviyorsanız, bana tâbi olun!” (Al-i İmran s. 31)
“Ona tâbi olun ki, doğru yolu bulasınız.” (Araf s.158) “Resule itaat eden Allâh’a itaat etmiş olur.” (Nisa s. 80) İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:
Cenâb-ı Hakk, Kur’an-ı Kerim’de, Resûlullah (s.a.v.)’e itaat etmenin, kendisine itaat etmek olduğunu bildiriyor. O halde, Onun Resulü (s.a.v.)’e itaat edilmedikçe, O (c.c.)’a itaat edilmiş olmaz. Bunun pek kati ve kuvvetli olduğunu bildirmek için, “Elbette muhakkak böyledir” buyurup, doğru düşünmeyenlerin, bu iki itaati birbirinden ayrı görmelerine meydan bırakmadı. Yine Allâhü Teâlâ, “Kâfirler, Allâhü Teâlânın emirleri ile peygamberlerinin emirlerini birbirinden ayırmak istiyorlar. Bir kısmına inanırız, bir kısmına inanmayız diyorlar. İmân ile küfür arasında bir yol açmak istiyorlar. Onların hepsi kâfirdir. Kâfirlerin hepsine Cehennem azabını, çok acı azapları hazırladık” buyuruyor.
(İmâm Rabbanî(k.s.), Mektubat, 152. Mektup)