Sünnetin değeri bilinmediği zaman ortaya çıkacak pek çok yanlış vardır. Sünnet olmazsa Kur’ân’ı yaşamanın da mümkün olmayacağı, “Kur’ân bize yeter” fikrinin Kur’ân’ı felsefî bir nazâriye halinde bırakmaktan başka bir şey olmadığı bilinmelidir.
Hz. Peygamber (s.a.v.)’den öte müslümanlık ve O (s.a.v.)’e rağmen müslümanlık olmayacağı bilinmeyince sınır tanımamazlık görülmeye başlar. Sünnet olmazsa kişiler, her konuda kendini yetkili görüp karar vermeye başlar ve görüşler sünnetin yerini alır.
Hevesler, istekler, te’viller, arzular, görüşler din olur. Bunların sayısı kadar sünnet ortaya çıkar. Böylece sünneti değiştirmenin asıl büyük zararı görülmeye başlar, ümmet değişip bozulmaya doğru gider. Resûlullâh (s.a.v.)’in, sünneti koruma konusunda titiz davranması, müslümanlara köklü bir sorumluluk yüklemektedir. Sünnetin yaşanması ve korunmasının her müslüman için görev olduğu bilincinin tekrar yerleştirilmesi gerekmektedir.
Hayatı sünnete göre yaşamakta şuurlu olmak ve işleri kendi haline bırakmayıp kontrol altında tutmak aynı zamanda sünnete verilen önemi göstermektedir. Sünnet’e uyduğumuz ölçüde İslam’dan bahsedebiliriz. Yapılan işler veya projeler sünnetten faydalandığı nisbette, sünnetle iç içe olduğu ölçüde doğru ve başarılı olacaktır. Günümüzdeki müslümanlar, her ne kadar Kur’ân-ı Kerîm ve Resûlullâh (s.a.v.)’in sünnetinden faydalanma konusunda kusurlu olsalar da Kur’ân ve sünnet sağlam olarak ortadadır. Engellere karşı dikkatli olunduğu takdirde dine uygun yaşamak her zaman mümkündür.
(Prof. Dr. Aynur Uraler, Sünnete Uymanın Engelleri)