Hem dünyayı sevip hem Allâh (c.c.)’dan korkan kimselere bir süre için azâb çektirilir, kalblerinde birikmiş olan dünya sevgisini unuturlar, kalblerine Allâh (c.c.) sevgisi tekrar yerleşmeye başlar. Bu, bir sarayı diğerinden, bir şehri başka şehirden, bir kadını başka bir kadından daha çok seven bir kimseye benzer. Böyle birisi çok sevdiğinden ayırıp, daha az sevdiği diğerine bırakılırsa, bir süre çok sevdiğinden ayrıldığı için üzülür, ama daha sonra unutur. İşte kalbte olan Allâh (c.c.) sevgisinin aslı, uzun zamandan sonra tekrar ortaya çıkar. Fakat Yüce Allâh’ı hiçbir zaman sevmeyen, devamlı olarak o azâpta kalır. Zira o, daima Allâh (c.c.)’dan uzak kalmayı seviyordu. Onu dünya sevgisinden hangi bahane kurtarabilir? Kâfirlerin devamlı olarak azapta kalmalarının sebeplerinden birisi budur.

Herkes: “Ben Yüce Allâh‘ı severim” veya “Ben Yüce Allâh’ı dünyadan daha çok severim” diye iddia eder. Allâh (c.c.)’un gönderdiği şeriatın yasakladığı bir şeyi, kendisi arzulayıp istediğinde kalbini Allâh (c.c.)’un emrine doğru meyletmiş, yaklaşmış görüyorsa; o, Allâh (c.c.)’u daha çok seviyor demektir. İki kimseyi de seven birisi, sevdiklerinin arasında bir ihtilâf çıktığında, kendisini daha çok sevdiğinin tarafında görür ve onu daha çok sevdiğini bununla anlar. Böylece kalp Allâh (c.c.)’un emirleri doğrultusunda hareket etmedikçe, dil ile söylemenin hiçbir faydası yoktur. Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor ki: “Lâ ilâhe illallâh diyenler, daima kendilerini Yüce Allâh’ın azâbından koruyorlar. Bu, dünya işlerini, din işlerine tercih edinceye kadar devam eder. Dünyayı dine tercih edip de, “Lâ ilâhe” dedikleri zaman, Yüce Allâh (c.c.) onlara: Yalan söylüyorsunuz. Bu işten sonra “Lâ ilâhe illallâh” demeniz yalan olur” der.

(İmâm-ı Gazâlî (r.âleyh), Kimyayı Saadet, s.65-66)24

Bir Yorum Bırak