Dil, Allâh’ın büyük nimetlerinden ve harikulade sanatının
inceliklerindendir. Dilin kendisi küçüktür, fakat ibâdeti veya isyanı
pek büyüktür; zira küfür ve îman ancak dilin şehâdetiyle
açığa çıkar. Bu bakımdan dilin ucunu bırakıp onun dizginini
ihmal eden bir kimseyi, şeytan sürükler götürür. Dilini dünya
ve âhirette kendisine fayda verecek konularda çalıştıran,
dünya ve âhirette sonucundan korktuğu şeylerden uzaklaştıran
bir kimse dilin şerrinden kurtulur. İnsanoğlunun en asil
âzası dilidir; zira dilin hareketinde bir meşakkat yoktur. Halk
da dilin âfet ve felâketlerinden sakınmak hususunda şeytanın
elinde en büyük âlettir. Susmanın fazîletinin büyük olmasının
sebebi ise dil âfetinin çokluğudur. O âfetler; yanlışlık, yalan,
gıybet, kovuculuk, riyâ, münafıklık, fahiş konuşmak, cedel
yapmak, nefsi temize çıkarmak, bâtıla dalmak, başkasıyla
kavga etmek, fuzulî konuşmak, hakikati tahrif etmek, hakikate
ilâvelerde bulunmak veya hakîkatten eksiltmek, halka eziyet
etmek veya halkın namusuna saldırmaktır. İşte bu âfetler çoktur.
Bunlar dile ağır gelmezler. Kalpte bunların halâveti vardır.
Nefis ve şeytan insanı bunlara itelemektedir. Bunlara dalan
bir kimse diline az zaman hâkim olup da sevdiğinde dilinin
dizginini bırakır, sevmediğinde dilini tutabilir. Çünkü böyle
yapmak, ilmin çetinliklerindendir. Onun tehlikesinden kurtuluş
ise ancak susmakla mümkündür. Bunun için Allâh’ın dini
susmayı övmüş ve müntesiplerini susmaya teşvik etmiştir.
Nitekim hadîs-i şerîfte Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Susan kurtulmuştur!” (Tirmizî) Yine hadîs-i şerîfte
“Kim selâmette kalmayı seviyorsa, sükûttan ayrılmasın.”
(Beyhâkî) buyurulmuştur.
Bu bakımdan konuşmaya dalmakta tehlike vardır, susmakta
ise selâmet… Susmakta -bu fazîletle beraber- himmetin
derli toplu bulunması, vakarın devam etmesi, fikir, zikir,
ibâdet için boşalmak, dünya hakkında konuşmanın mesuliyetinden
selâmette kalmak ve âhirette hesabını vermekten
kurtulmak gibi iyi hasletler vardır.
(İmam-ı Gazâli, İhya-u Ulumu’d-din, c.3, s. 236 – 244)