Bir şeyin helâl, haram, temizlik ve pisliğinden, takva gösterisiyle sormak dil afetlerindendir. Şöyle ki, o şeylerin haram ve necis olduğuna delâlet eden bir belirti yoktur. Bir şey satın almak isteyen kimsenin o şeyin tutumu bilinmeyen sahibinden, bunu nereden temin ettin veya kazandın diye sorması veya kendisine hediye edilen şeyin durumu meçhul olan sahibinden, bunu nereden elde ettin veya nasıl kazandın, diye tecessüste bulunması veya davet edildiği ziyafetteki yemeklerin helâl ve haram olmasını araştırması veya içmek için veya abdest almak için bir küpten getirilen suyun veya namaz kılmak için serilen seccadelerin (necaset alâmeti bulunmadığı halde) temiz olup olmadığından sorması gibi. Bütün bunlar karşıdakine eziyet ve sui zandır veya riyadır. Kendini beğenmişlik, cehalet, tecessüs ve bidatın tâ kendisidir.
Diğer bir dil afeti ise iki kişinin üçüncü bir şahıs yanında fısıldaması, gizli konuşmasıdır. Böyle yapmak üçüncü şahsı kuşkulandıracağı için doğru değildir. Bu hususta nehiy (yasak) vâki olmuştur.
Taberânî, İbnü Ömer (r.a.)’ın Peygamber (s.a.v.)’dan şöyle duyduğunu rivâyet etmiştir: “İki kişi diğer üçüncüsüz fısıldamasın (gizli konuşmasın)!”
Ebû Dâvud, Ebû Salih’in fazla olarak şunu rivayet ettiğini kaydeder; İbnü Ömer’e (r.a.):
—Dört kişi olurlarsa?… diye sordum.
—Zarar vermez, buyurdular.
Yine Allâh (c.c.) Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
“Gizli konuşmalar şeytandandır. Bu iman edenleri üzmek içindir. Oysa şeytan, Allâh’ın izni olmadıkça, müminlere hiçbir zarar veremez. Müminler Allâh’a dayanıp güvensinler.” (Mücadele: 58/10)
(İmam-ı Birgivî, Tarikat-ı Muhammediye, s.397-398)