Çocuklarını küçükken hocaya verip, hoşlanmayıp hocadan kaçarlarsa, tekrar hocaya göndermelidir. Onların keyiflerine göre hareket etmemelidir. Çocuklarına uyup, hocaya kızıp, alıp başka hocaya verip, çocukları azarlamasınlar diye düşünürlerse, çocukları büyüyünce haşin ve kibirli olup, hoca ve ilim kıymeti bilmez olurlar. Velhâsıl çocukları şımartmamalıdır. Ara sıra sert davranmalı ve böylece çocuğun tabiatında bulunan haşinlik, küstahlık ve diğer kötü huyları gidermeye gayret etmelidir. Ancak bu yolla tabiatları lâtif, huyları güzel, sözleri tatlı, tavırları mülayim, amelleri sâlih ve niyetleri iyilik olur. Dünya ve âhirette şeref ve izzet, letâfet ve saadet ile vasıflanırlar. Ana ve baba terbiyesinin çocuklara tesiri çok büyüktür.
Sakalı çıkıncaya kadar çocukları başkaları ile uzak yerlere gezmeye göndermemelidir. Çünkü bir kuş yavrusu yuvasından çıkarsa, elbette yırtıcı bir kuşun avı olur. Bir meyve ağacının dalları duvardan sokağa sarkarsa, elbette gelen geçen, el atıp meyvesini yerler. Çocuklar bulûğa erişince geciktirmeden evlendirmelidir. Hadîs-i şerîfte, “Sizin kötünüz, bekâr olup evlenmeyeninizdir.” buyuruldu. Ne olursa olsun, şerîata uygun terbiye etmelidir.
Bunun gibi, talebesini de oğulları gibi terbiye etmeli, korumalıdır. Çünkü onlar da manevî oğullarıdır. Abdullah bin Abbas (r.a.) buyurdu ki: “İnsanlardan en çok sevdiklerim talebemdir. İnsanlar arasından gelip, dersimde bulunup benden ilim öğrenirler. Elimden gelse üzerlerine sinek kondurmazdım.” Talebesine tevazû üzere ve mülayim olmalıdır. Bir hadîs-i şerîfte, “Rıfk ile öğretiniz. Sertlik ve şiddet göstermeyiniz. Rıfk ile öğreten, sertlikle öğretenden hayırlıdır.” buyuruldu. Bunun gibi, kendinden ilim öğrenenlere daima nasihât etmeli, dünyadan soğutup, âhiret saadetine rağbet ettirmelidir.
(Ahmed Kadızade, Bîrgîvî Vasiyetnamesi – Kadızâde Şerhi, s.240)