Çocuk, ana – baba elinde bir emânettir. Kalbi kıymetli bir cevher gibi temizdir. Mum gibi her şekli alabilir. Bütün yazı ve şekillerden uzaktır. Temiz bir toprak gibi olup, hangi tohum atılırsa, büyür, iyilik tohumu ekilirse, din ve dünyâ saâdetine kavuşur. Annesi, babası ve hocası sevâbında ortak olur. Şâyet fesat tohumu atılırsa, helâk olur, annesi, babası ve hocası da günâhına ortak olur.
Nitekim Allâhü Te‘âlâ, “Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu ateşten koruyunuz!” buyuruyor.
Allâhü Te‘âlâ: “Ey îmân edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar vardır. Onlardan sakının. Eğer affeder, kusurlarına bakmaz, bağışlarsanız, şüphesiz Allâh çok bağışlayıcı ve çok esirgeyicidir.” (Teğâbün s. 14)
Çocuğun dili açılmaya başlayınca ilk sözü Allâh (c.c.) olmalıdır. Bunu sık sık çocuğa söylemeli, söyletmelidir. Bazı şeylerden utanmaya, hayâ etmeye başlarsa, bu iyi bir müjdedir ve akıl nûrunun kendisine geldiği kimsenin, utanmayı kendine muhâfız yapmasına işârettir. Çünkü, kendisine çirkin gelen her şeyden hayâ eder.
İlk meydana gelen, şey yeme arzûsudur. O hâlde yemek yemenin edeblerini öğretmek lâzımdır. Meselâ sağ el ile yemeye alıştırmak. Bismillah demek, acele yememek, çok yememek, iyice çiğnemek, başkasının lokmasına bakmamak, bir lokmayı yutmadan diğerini eline almamak, ara sıra yalnız ekmek verip hep iyi yemeğe alıştırmamak, çok yemeyi gözünde ayıp göstermek, bunu hayvanlar ve akılsızlar yapar diye söylemek, çok yiyen çocukları kendi çocuğuna ayıplamak lâzımdır.
Çocuk hamd etmeyi edeble söylerse, övünmemeye alışır ve öyle olur.
(Huccetü’l İslâm İmâm-ı Gazâlî (rh.a.), Kimyâ-i Saâdet, 399-400.s.)
Beyaz elbiseyi erkek çocuğa sevdirmeli, ipek ve renkli kumaşları kötülemelidir. Kendisini süslemek kadın huylu erkeklerin işi olup; erkeklere yakışmaz, demelidir, ipek elbise giyen ve leziz yemeklere alışan çocuklarla bulundurmamalıdır. Onları görmemelidir. Helâkine sebep olurlar. Zîrâ o da onları isteyebilir. Kötü arkadaştan çocuğu korumalıdır. Korunmayan çocuklar, küstah, yalancı, hırsız, saygısız ve korkusuz olurlar. Uzun yıllar bu sıfatlardan ayrılamazlar.
Mektebe verince, Kur’ân-ı Kerîm öğretmeli, sonra zâhidlerin hikâye ve hâllerini, Sahâbe-i Kirâm’ın ve geçmiş büyüklerin güzel ahlâkını anlatmalıdır. Şiirle meşgûl olmaktan men edilmelidir. Çünkü onlarda kadın aşkı ve güzellerin tasviri vardır. Böyle şeylerle ince rûhlu olur, diyen edeb vericiden de korumalıdır. O edeb öğretici değil şeytandır. Kalbine fesat tohumunu ekiyor demektir.
Çocuk iyi iş yapınca ve çocukta iyi huy görünce o işinden ve ahlâkından dolayı onu övmeli, âferin demeli, sevindirecek bir şey vermeli, insanların yanında onu övmelidir. Bir kusur işlerse veyâ kötü söz söylerse, bir iki def‘a görmemezlikten gelmeli, sık sık azarlanırsa, cesâretlenir, gizli yaptığını açıkça yapmaya başlar. Kızacaksa, bir defa ona kızmalı, korkutmalıdır. “Sakın bu hareketini kimse görmesin ve bilmesin, insanlar arasında rezil, rüsvâ olursun. Sana kimse arka çıkmaz!” demelidir.
Baba, baba olduğunu, büyük olduğunu hissettirmelidir. Anne, çocuğu baba ile korkutmalıdır.
Gündüz uyutmamalıdır. Zîrâ gevşek olur. Yumuşak yatakta yatırmamalıdır. Böylece bedeni kuvvetli olur. Her gün bir saat oynamasına müsâade etmelidir. Terbiyeli olur ve sıkılmaz. Sıkılmak ve üzülmekten kötü huy peyda eder ve kalbi kör olur. Herkese karşı alçak gönüllü olmasını öğretmelidir. Çocuklar arasında övünmemeli, kendini medhetmemelidir.
(Huccetü’l İslâm İmâm-ı Gazâlî (rh.a.), Kimyâ-i Saâdet, 399.s.)
Çocuklardan bir şey almamalıdır. Bilâkis onlara vermelidir. Çocuğa, başkalarından bir şey almak dilencilerin ve sokak çocuklarının işidir, demelidir. Bir kimseden altın ve gümüş (yâni para) almasına müsâade etmemelidir. Bu, helâkine sebep olur ve onu kötü işlere düşürür. Çocuğa tükürüğünü ve sümüğünü, insanların yanında atmamasını, arkasını insanlara dönmemesini, edeble oturmasını, elini çenesine dayamamasını öğretmelidir. Zîrâ bu tembellik ve gevşeklik alâmetidir. Fazla konuşmamasını, katiyyen yemin etmemesini, sorulmadan konuşmamasını, kendinden büyüğüne saygı göstermesini ve onun önünden yürümemesini, dilini kötü söz, sövme ve lanetten korumasını öğretmelidir.
Hoca kendisini dövünce, feryat etmemesini, bağırmamasını söylemelidir. İltimas ettirmemeli, sabretmelidir ve “insanlara sabır yakışır, bağırmak kadınların ve hizmetçilerin işidir” demelidir.
Yedi yaşında olunca, tatlı ve kolay bir ifâde ile namaz ve abdesti ona öğretmelidir. On yaşına gelince, namaz kılmazsa, kızarak, döverek kıldırmalıdır. Başkasının malını çalmayı, haram yemeyi, yalan söylemeyi gözünde çirkin gösterecek şekilde anlatmalıdır. Dâimâ böyle kötülükler yapmış olanlardan bahsetmelidir. Böyle yetiştirip sonra bulûğa erince, bu edeblerin sırlarını, inceliklerini ona söylemelidir. Meselâ yemekten maksat, kulun Rabbine ibâdet etmesi için lâzım olan kuvvet ve gıdâyı almaktır. Dünyâdan maksat, âhiret için azık toplamaktır. Zîrâ dünyâ kimseye kalmaz, ölüm çabuk ve ansızın gelir. Ne bahtiyardır o kimse ki, dünyâda iken âhiret azığı elde eder. Cennete ve Allâhü Te‘âlânın rızâsına kavuşur, demelidir.
Cennet ve cehennem hâllerini ve sıfatlarını çocuğa anlatmalı, işlerdeki sevâb ve ikâbı bildirmelidir. Küçük yaşında böyle terbiye edilirse taş üzerindeki yazı gibi olur. Sonra yapılırsa duvardaki toprak ve sıva gibi dökülür.
(Huccetü’l İslâm İmâm-ı Gazâlî (rh.a.), Kimyâ-i Saâdet, 401.s.)