Kıyâmet gününde birtakım insanların cennete girmeleri emredilir. Onlar da cennete yaklaşarak cennetin kokusunu koklayıp köşklerine ve içlerinde cennetliklere Allâh (c.c.)’ün hazırladığı nimetleri görünce, oradan dönsünler, çünkü onların cennette nasipleri yoktur, diye nida olunur. Onlar da büyük bir hasret ve üzüntü ile geri dönerler. Kendileri gibi ne öncekiler ne de sonrakiler geri dönmemişlerdi. Bunun üzerine onlar: “Ey Rabbimiz, sen sevabından bize gösterdiğini ve cennette dostlarına hazırladığın nimetleri bize göstermezden önce bizi cehenneme soksaydın bize elbette daha hafif olurdu.” derler. Allâh Teâlâ’da onlara: “Ben bunu size kasten yaptım. Çünkü siz tenha yerlere çekilince büyük günahları işlemekle bana meydan okuyordunuz. Fakat insanlarla karşılaşınca mütevazı ve Allâh(c.c.)’tan korkuyor bir halde karşılaşıyordunuz. İnsanlara karşı riyâkârlık ederdiniz. Ama kalplerinizden bana verdiğiniz şeyler başkaydı. İnsanlardan korktunuz ama benden korkmadınız. İnsanları (gözünüzde) büyüttünüz fakat benim büyüklüğüme inanmadınız. İşte bugün ben de sizi sevaptan mahrum etmekle beraber size en acı azâbı tattıracağım.” buyurur.
Bu hadîs-i şerîfi İmam Gazâlî (r.a.), İhyau (Ulumi’d-Dîn) kitabında zikretmiştir. İmam Buhârî’nin (Abdullâh) bin Ömer’den (r.a.) rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte Allâh’ın Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Cennet halkı cennete, cehennem halkı da cehenneme vardıkları zaman, ölüm getirilerek tâ cennet ile cehennem arasında durdurulur. Sonra boğazlanır. Daha sonra da bir münadi:
Ey cennet ahalisi, artık ölüm yoktur ve ey cehennem ahalisi, artık (size de) ölüm yoktur, diye nida eder. Bunun üzerine cennet ahalisinin sevinci bir ferah daha eklenerek artar. Cehennem ehlinin hüzün ve kederi ise bir kat daha artar.”
(İmam-ı Şa’rani, Ölüm-Kıyâmet-Ahiret, s.300)