Mazeretimiz olmadıkça namazlarımızı yalnız başımıza değil, cemaatle kılmamız tavsiye buyrulmaktadır. Bunu, cemaatle namazın bildirilen ecir ve sevabı için değil, Allâh Azze ve Celle’nin emirlerine uymak için yapmalıyız. Şu var ki, Hâkk Teâlâ kendisine güzel amellerle hizmet eden bir kimsenin ecir ve sevâbını zayi etmez. Ecir ve sevâp kazanmak için değil, yalnız Allâh (c.c.)’un buyruklarını yerine getirmek için çalışmalıyız.
Ebu Davud ve İbn Hibban rivayet ediyorlar: “Namaz ezanını duyup da mâni bir özrü olmadan onu izlemeyenlerin kılacakları namazı Hakk Teâlâ kabul etmez.” Mâni özürün ne olduğu Efendimiz (s.a.v.)’e sorulmuş, Efendimiz (s.a.v.) “korku veya hastalıktır” buyurmuşlardır.
Ebu Davud ve diğerleri merfûan şu hadîsi anlatırlar: “Cemaatle namazı kılmaya çalışın. Zira sürüden uzak kalanı kurt yer.”
Tirmizî, İbn Abbas (r.a.)’dan naklen bu hadîsi anlatır: “Bir kimse bütün gecesini namazda ve bütün gündüzlerini de oruçlu geçirse, Cuma ve cemaat namazından uzak kalmış ise, o kimse ateştedir.”
Muaz b. Cebel (r.a.) şöyle diyor: “Kim ki Allah (c.c.)’nun huzuruna emin olduğu halde gelmek istiyorsa, şu beş vakit namazı, ezanın okunduğu yerlerde kılarak gelsin. Çünkü bu, hidayet yollarından birisidir. Peygamberimiz (s.a.v.)’in sünnet kıldığıdır. Sakın “Benim evimde bir namazgâhım vardır, ben orada namaz kılıyorum” demeyin. Çünkü eğer siz böyle yaparsanız Peygamberiniz (s.a.v.)’in sünnetini terketmiş olursunuz. Eğer Peygamberiniz (s.a.v.)’in sünnetini terkederseniz sapıtırsınız.”
Hafız Münzirî cemaatle namaz hakkında şöyle der: “Bazı âlimler cemaatle namaz kılmanın farz-ı ayn olduğunu söylerler.” Ata, İmam Ahmed İbn Hanbel, Ebu Sevr (r.a.e.) de bu görüştedir. Allâh (c.c.) en doğrusunu bilir.
(İmâm Şâ’râni, El-Uhûdül Kübrâ , s.790)