Efendimiz (s.a.v.) bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: “Yemin ederim ki, Ademoğlunun kulağına erimiş kurşun dolması, o kimsenin ezanı işitip de icabet etmemesinin azabından ehvendir.” Yani cemaati terk etmenin azabı, kulaklara erimiş kızgın kurşun dolmasından daha şiddetlidir.
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivayet edilen bir hadîs-i şerifte buyruluyor ki: “Vallâhi içimden öyle geçti ki müezzine kâmet etmesini emrettikten sonra birine insanlara ‘imâm ol!’ diye emredeyim. Sonra elime bir meşale alıp ezândan sonra namâza çıkmayanların evlerini başlarına yakayım.” (Buhari)
Efendimiz (s.a.v.) ümmetine son derece şefkatli ve merhametli olmasına, hiçbir kimsenin en ufak bir eziyet çekmesine razı olmamasına rağmen (özürsüz olarak) evlerinde namâz kılanlara o kadar öfkeliydi ki, onların evlerini yakmaya dahi razı olmuştu. alemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz (s.a.v.)’in böyle buyurmasının sebebi, evini yaktığı zaman o kişi, evsiz kalıp mescidde yatıp kalkacak dolayısıyla cemaati hiç kaçırmayacaktır.
Müslüman cemaatinin, günde beş kere vakit namazları, haftada bir kere cuma namazı ve bayramlarda da bayram namazları vardır. Bu namazların edası için müslümanların bir yere ve bir araya toplanmasında, Allâh’a topluca kulluk arz etmek, Allâh (c.c.)’ün; cemaat üzerindeki rahmetinden yararlanmak, kendi aralarındaki kardeşlik haklarını yenilemek, kalbleri ve duyguları bir noktada toplamak, birlik halinde olduklarını isbat etmek, arafat meydanında toplanmayı ve herkesin amellerinin meydana çıkmasını hatırlatmak gibi birçok fayda ve ibretler kazanma yeri olmak üzere yapılan mescid ve camilere vazifelerimizi bildiren âlimlerimizin kıymetli sözlerini dikkatle dinlemek ve okumak lâzımdır.
(Ahmed Kemaleddin Üstün, Elli Dört Farz Şerhi, s.74-75)