Hadîs-i Şerîf’te Resül-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz:
“Dünyada Allah’ın kulları ile alay edenler (yok mu) onlara kıyamet gününde cennetin kapıları açılarak kendilerine iki defa:
“Buyurunuz, cennete giriniz” denilir. Onlar gelince kapı kapatılır. Üçüncü olarak onlara açılır ve davet olunur. Fakat onlar gelmezler. Yüce ve münezzeh olan Allâh (c.c.) onlara:
“Kullarımla istihza eden sîzlerdiniz. Sizler insanların en son hesabı görülenlerisiniz” buyurur. Onlar da terin içinde boğuluncaya kadar sıcakta dikilir, dururlar. Nihâyet:
“Ey Rabbimiz, ateşe dahi olsa bizi bu bekleme yerinden al götür” diye nida ederler. Hâlbuki onlar cehennemde ne olduğunu biliyorlar. Fakat onlar mahşer yerindeki kendilerinde olan azaptan cehenneme girilmesini kendilerine daha hafif görürler.
Kıyamet gününde birtakım insanların cennete girmeleri emredilir. Onlar da cennete yaklaşarak cennetin kokusunu koklayıp köşklerine ve içlerinde cennetliklere Allah’ın hazırladığı nimetleri görünce, “oradan dönsünler, çünkü onların cennette nasipleri yoktur” diye nida olunur. Onlar da büyük bir hasret ve üzüntü ile geri dönerler. Kendileri gibi ne öncekiler ne de sonrakiler geri dönmemişlerdi. Bunun üzerine onlar:
“Ey Rabbimiz, sen sevabından bize gösterdiğini ve cennette dostlarına hazırladığın nimetleri bize göstermezden önce bizi cehenneme soksaydın bize elbette daha hafif olurdu” derler. Allahü Taâlâ da onlara:
“Ben bunu size kasten yaptım. Çünkü siz tenha yerlere çekilince büyük günahları işlemekle bana meydan okuyordunuz. Fakat insanlarla karşılaşınca mütevazi ve Allah’tan korkuyor bir halde karşılaşıyordunuz. İnsanlara karşı riyakârlık edenlerdiniz. Ama kalplerinizden bana verdiğiniz şeyler başkaydı. İnsanlardan korktunuz ama benden korkmadınız. İnsanları (gözünüzde) büyüttünüz fakat benim büyüklüğüme inanmadınız. İşte bugün ben de sizi sevaptan mahrum etmekle beraber size en acı azâbı tattıracağım” buyurur.
(İmam Şarani, Ölüm Kıyamet Âhiret, s.298-299)