Batılı objektif yazarların ve tarihçilerimizin ifadelerine rağmen ne yazık ki toplumda hâlâ film, dizi ve romanlarla oluşturulan algıyı değiştirmek ve Harem’i doğru bir şekilde anlatabilmek mümkün olmamıştır. Çağatay Uluçay, Harem adlı eserinde şöyle der: “Harem dünya ile irtibatını kesmiş yasak bir şehirdi. Bu sebeple rivayet kabilinden duyulan haberleri çok dikkat ve ihtiyâtla kabul etmek lazımdır. Hareme ait hatıralar daha sonraları yazılmıştır.” Ünlü Fransız seyyahı Jean Baptiste Tavernier 17. yüzyılda Topkapı Sarayı adıyla Türkçeye de çevrilen eserinde bu hususu şöyle nakleder: “Elli yılı aşkın süre boyunca içinde yaşadığı Enderun’u bana anlatan akağa, Harem’le ilgili kesin bilgiler veremedi. Yalnızca kapılarının haremağalarınca korunduğunu ve padişah ile çok gerekli durumlarda hekim dışında içeri ne bir erkek ne de Harem’de yaşayanlar hariç kadın girebildiğini ve kadınların buradan ancak Eski Saray’a götürülmek üzere çıkabildiklerini söyledi.” Bununla birlikte Harem’de yaşayan kadınlar için serbestçe dolaşabilecekleri bir şekilde bahçelerde ve mesire yerlerinde “halvet” denilen gezintiler tertip edilirdi. Halvet günü üçüncü avlu tamamıyla boşaltılır, bahçenin görülebilecek yerleri halvet bezleri ile örtülürdü. Bahçede kadınların ve cariyelerin dolaşacağı yollar üzerine ve etrafına çadırlar kurulurdu. Böylece kapalı sokaklar ve oturma yerleri meydana getirilirdi. Ayrıca oturulacak, namaz kılınacak, eğlenilecek ve yemek yenilecek çadırlar da kurulurdu. Haremağaları “halvet” diye bağırınca nöbetçilerden başka bütün saray halkı belirlenen gezinti alanına dağılırdı. Bu gezintiler bahar ve yaz aylarında birkaç defa tekrarlanırdı. Bazen bu gezintiler İstanbul’un en ünlü mesire yerlerinden birinde yapılır ve burası genellikle Sadabad olurdu. Gidilecek yerde çadırlar yine halvet sokaklarıyla birbirine bağlanırdı. Öyle ki kadınlar ve cariyeler serbestçe sokaklarda yürüyebilir, bir çadırdan öbürüne hiç kimseye görünmeden gidebilirlerdi. (Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil,Valide Sultanlar ve Harem, s.17-18)