1915 Mart’ı öncesinde Çanakkale’nin düşme ihtimalleri konuşulmaya başlanınca başkentin İstanbul’dan Konya’ya nakledilmesi gündeme geldi. Konuyu eski hükümdara yani bu milleti 33 sene idare etmiş olan Abdülhamîd Hân-ı Sânî’ye arz etmek üzere bir heyet oluşturuldu.
Ercümend Ekrem Bey bu hadiseyi şöyle aktarır: “Bu heyette olan Talat Bey bu durumu Sultan Abdülhamid Hâna bildirdi. Sultan Abdülhamid Hân, Talat Beyi sonuna kadar soğukkanlılıkla dinledi. Talat Bey susunca, Abdülhamid Hân keskin bakışlarını hepimizin üzerinde ayrı ayrı gezdirdikten sonra dedi ki:
“Şevketli biraderimin bastığı yerlere dahi bağlılığımı arz ederim. Ancak endişeleri tamamen yersizdir. Eğer dokunulmamış ise, ben zamanında Çanakkale’yi fevkalade tahkim eylemiştim. Oradan hiçbir donanmanın geçmesi mümkün değildir. Amma farz edelim ki öyle bir felaket başa geldi. O halde hükümdarın yapacağı şey tacını tebaasını terk ederek kaçma zilleti değil, sarayındaki payitahtının taşları altında canını feda etmektir. Hazreti Fatih, bu beldeyi küffar elinden fethettiği zaman, Bizans İmparatoru Konstantin kaçmayıp, harp ede ede yıkılan kalelerin altında can vermek kahramanlığını göstermiştir. Biz Fatih’in soyu, Konstantin’den aşağı kalamayız. Zat-ı Şahane’ye böylece arz edin. Müsterih olsunlar ve ezeli iradeye boyun eğsinler. Şuradan şuraya kımıldamasınlar, düşman buraya giremez. Bana gelince, ben artık hiçbir yere gitmem. Yegâne arzum burada ölmektir. Biraderimden ve hükümet-i seniyyeden bu arzuma yardımcı olmalarını dilerim!”
Bizler de sarayın merdivenlerinden kös kös inip Dolmabahçe’ye doğru yola çıktık.
Yolda derin derin düşüncelere dalmış olan Talat Paşa bir ara bize dönerek:
“Aldık mı payımızı?” dedi.”
(Ömer Faruk Yılmaz, Belgelerle Osmanlı Tarihi, c.4, s.244)