Peygamberimiz (s.a.v.) kendisine yapılan bütün sataşma, zulüm ve eziyetleri büyük bir sabırla ve tahammülle karşılamıştır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hilmi (yani; yumuşak huyluluğu nefsine yapılanları hoş karşılaması) herkesinkinden çok üstündü.
Câhillerin aşırı hareketlerine hilmle karşılık vermiştir.Peygamber (s.a.v.)’in Uhud Harbi’nde mübarek dişi kırılıp yüzünden yaralandığı zaman, bu durum ashabın çok gücüne gitti ve dediler ki: “Onlara beddua etseydiniz ya Resulullah (s.a.v.)!” “Ben lânetleyici olarak gönderilmedim! Ben ancak (Hakka) çağırıcı ve rahmet edici olarak gönderildim,” diyerek onlara şu duada bulundu: “Allahım, kavmime hidâyet et, çünkü onlar bilmiyorlar.”
Zeyd bin Sa’ne, Resûllulah (s.a.v.)’den alacağını istemeye geldi. Yakasından yapıştı ve mübarek omuzlarından elbisesini sıyırdı, ona karşı kötü lakırdılar kullandı. Hattâ şöyle dedi: “Siz ey Abdülmuttalib oğulları! Borcunuzu zamanında ödeyemiyorsunuz!” Hz. Ömer (r.a.) onun bu sataşmasına dayanamayarak adamı azarladı ve ona karşı ağır konuştu. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ise, sadece tebessüm ediyorlardı. Şöyle buyurdular: “Ben ve O bu davranışlardan daha iyisine muhtacız. Ey Ömer, bana borcumu iyice ödememi, ona da alacağını güzel şekilde istemesini emretmeliydin! Daha borcunun ödenmesine üç gün var!” (Müslim) Sonra Hz. Ömer’e (r.a.) parasını ödemesini hatta yirmi sa’da -onu korkutuğundan dolayı- ödemesini emir buyurdular. İşte Resûlullah (s.a.v.)’in bu yumuşak ve pek nazik davranışı adamın müslüman olmasına vesile oldu. Ondan sonra adam daima şöyle konuşurdu: “Peygamberlik alametlerinde bilmediğim iki şeye daha Muhammed (s.a.v.) de şahit oldum: Karşısındakinin cehâletini hilm ile karşılamak ve kendisine yapılan aşırı laf saldırısını ve cehâletini de tebessümle savuşturmak.“
(Şifa-i Şerif, Kadı İyaz s.104,105,108)