İsraf, meşru olmayarak mal sarf etmektir. Cimrilik, malı meşru olmayarak tutmak, yani sarfı lâzım olan yerden esirgemektir.

Bu ikisinin ortası cömertlik, sahavettir ki, insanlara, ihtiyaçlarını arz etmeye meydan vermeksizin lütuf ve ihsanda bulunmak meziyyetidir

Hulasatu’l-Beyan tefsirinde şöyle denmiştir:

“İsraf, insanları mehlekeye (tehhkeli duruma) düşüren kötü huyların başta gelenlerindendir. Binaenaleyh Cenâb-ı Hâkk, israfçılar şeytanların kardeşleri olduklarını bildirmekle israftan kullarını men etmiştir. Resûlullah (s.a.v), israfın abdest suyunda dahi olduğunu beyân ve o israfı da men etmişlerdir ki, israfın zemminde (kötülenmesinde) kâfidir. Çünkü Beyzavî’nin bildirdiğine göre, Ashab’dan Sa’d (r.a) abdest alırken Hz. Resûl (s.a.v.) Efendimiz:

“Bu israf nedir, ya Sa’d?” buyurması üzerine Sa’d: “Abdest suyunda israf olur mu, ya Resûlallah” demesine karşılık Hz. Resûl (s.a.v.) Efendimiz’in: “Evet, akan ırmak üzerinde abdest alsan yine israf olur” (İbn Mace, Taharet, 48) diye buyurduğu rivayet olunmuştur.

Şeriat ölçüşünce batıl ve ihtiyaç dışı yerlere harcanan malların hepsi israftır. Cenab-ı Hak, iyi kullarının güzel vasıfları sırasında onların israftan da sakınıcı olduklarını bildirerek şöyle buyuruyor: “Rahmanın o kulları ki, harcadıkları zaman ne israf ederler, ne de sıkılık ederler. Harcamaları ikisi arası ortalama kıvamdadır.” (Furkan s. 67)

Beyzavî merhum tefsirinde, israf günâha sarf olunana, eli sıkılık da; vacip olan zekât, fitre gibi hakkullahı ve üzerine lâzım olan nafakalarını ödememeye denildiğini beyân etmektedir.

Buna göre Âyet-i Kerime’nin manası: “Rahman’nın halis kulları o kimselerdir ki, onlar, mallarını masiyet (günâh) olan yerlere sarf etmezler ve infakı lâzım olan yerlerden de esirgemezler,” demektir.

(Kemalletin Üstün, 54 Farz Kitabı, s.377-378)