Hindistan’da yetişen büyük velîlerden ve İmâm-ı Rabbânî Hazretleri’nin ikinci oğludur. Ahlâkının güzelliği, fazîletlerinin çokluğu, güler yüzü, yumuşak sözü, işlerinin hâlis olması ile zînetlenmişti. On yedi yaşında mânevî kemâlâta ulaşmıştır. Birçok kitaplara şerh yazmıştır. Namazda otururken parmak kaldırmanın Hanefî Mezhebi’ne göre sünnet olmadığını, parmak kaldırmamanın daha iyi olduğunu isbât eden bir risalesi de bulunmaktadır. Mektupları, Mektûbât-i Saîdiyye Kitab’ında toplanmıştır.
İmâm-ı Rabbânî Hazretleri, fıkıh bilgileri üzerinde bir meseleyi araştırmak isteyince, bu oğlundan sorardı. Onun Hakkında; “Allahü Teâlâ’nın halîlidir (dostudur). O’nun rahmet hazînesidir.” derdi
Muhammed Saîd Hazretleri sâniyesini bile boşa geçirmez, bir günde yapacağı işleri önceden plânlardı.
Muhammed Saîd Hazretleri anlatır: “Bir gece kendi evimde, pencereleri içerden kapayıp uyuyordum. Gecenin bir kısmı geçmişti ki, bir kimse kuvvetle kapıyı çaldı. “Acabâ bu saatte kimdir?” diye hayret ettim. Her ne kadar; “Kim var orada?” deyip bağırdıysam da cevap vermedi. Kapının yanına gelip, kapıyı açmak istedim. O kimse kapıyı kendi tarafına çekti. Ben de bana doğru çektim. Bu esnâda Hazret-i İmâm’ın (İ. Rabbani’nin) sesini duydum. Bana; “Muhammed Saîd hazır ol!” buyurdular. O seslenince zât kayboldu. Daha sonra babamın huzûruna gidince, daha ben olayı anlatmadan; “Bu gece senin evine cin girip sana eziyet vermek istedi. Bunu farkettim, bağırdım ve onu kovdum.” buyurdular. Buna temasla, Hazret-i İmâm’ın yüksek talebelerinden bir kısmı, onların mübârek dillerinden naklederek şöyle anlattılar: “Bir gece evimde, uyumak için yattım. Tam gözlerimi kapayıp, uykuya dalarken, bir cinin bana tesir ve tasarruf etmek istediğini anladım. “Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh…” mübârek kelimesini okudum. Bu kelime ağzımdan çıkar çıkmaz meleklerin gelip, o cini parça parça ettiklerini, yanında olanları etrafımdan kovduklarını ve filân yere götürdüklerini gördüm.”
(Muhammed Haşim Kişmi, Berekât, c.2, s.104-105)