“Kim Allah’tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu ihsân eder. Ve ona beklemediği yerden rızık verir. Kim Allah’a güvenirse O, ona yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine ge- tirendir. Allah her şey için bir ölçü koymuştur.” (Talak s. 3)
Her işimizde Hazret-i Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendi- mize uyarak Cenab-ı Hakk’ın zâtına tevekkül etmenin vâcip olduğunu bildirmek üzere Cenâb-ı Hakk, Al-i İmran sûresinin 159’uncu âyet-i kerîmesinde buyuruyor ki: “Bir iş kasdetti- ğin vakit Allah’a tevekkül et. Zira Allah, zâtına tevekkül edenleri sever.”
İmâm Gazalî merhum, İhyâ-i Ulum kitabında bu âyet-i celileyi açıklarken diyor ki: “Kulluk mertebesinde en yüce makam muhabbetullah makamıdır. Yani Cenab-ı Hakk’ın kul- larını sevmesidir ki, mahbuba (sevgiliye) azap olunmaz ve mahbub da muhibbinden (seveninden) uzak olmaz.
Tevekkülü yanlış anlayanlardan bazılarına rast gelen Hz. Ömer (r.a.), onlara ne işle meşgul olduklarını sormuş. Onlar da verdikleri cevapta:
– Biz, hiçbir işle meşgul değiliz. Cenab-ı Hakk’a mütevek- killeriz, derler.
Bunun üzerine Hz. Ömer Faruk (r.a.), onlara:
– Hayır, siz mütevekkiller değil tembellikle yiyicilerdensi- niz, diyerek düşüncelerinin yanlış olduğunu açıklamış ve bir işle meşgul olmamalarının çirkinliğini onlara anlatmış.
Nebîlerin Efendisi (s.a.v.), Ashâb-ı Kirâm’dan birisinin Allah’a (c.c.) tevekkül ederek devesini bağlamayıp boş bırak- ması üzerine, hakikatte muhafaza edenin Allah (c.c.) oldu- ğunu mülahaza ile beraber devesini bağlayarak Allah’a (c.c.) tevekkül etmesini bildirmek ve tenbih etmek üzere: “Bağla da tevekkül et” buyurmuşlardır.
“Allah’a tevekkül edenin yaveri Hak’tır,
Nâşad gönül bir gün olup şad olacaktır”
(Allah’a inanıp kaderine sabırla razı olanların yardımcısı Allah’tır, mutsuz gönüller bir gün elbet mutlu olacaktır.)
(Ahmed Kemaleddin Üstün, 54 Farz Şerhi, s.148-151)
Her işimizde Hazret-i Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendi- mize uyarak Cenab-ı Hakk’ın zâtına tevekkül etmenin vâcip olduğunu bildirmek üzere Cenâb-ı Hakk, Al-i İmran sûresinin 159’uncu âyet-i kerîmesinde buyuruyor ki: “Bir iş kasdetti- ğin vakit Allah’a tevekkül et. Zira Allah, zâtına tevekkül edenleri sever.”
İmâm Gazalî merhum, İhyâ-i Ulum kitabında bu âyet-i celileyi açıklarken diyor ki: “Kulluk mertebesinde en yüce makam muhabbetullah makamıdır. Yani Cenab-ı Hakk’ın kul- larını sevmesidir ki, mahbuba (sevgiliye) azap olunmaz ve mahbub da muhibbinden (seveninden) uzak olmaz.
Tevekkülü yanlış anlayanlardan bazılarına rast gelen Hz. Ömer (r.a.), onlara ne işle meşgul olduklarını sormuş. Onlar da verdikleri cevapta:
– Biz, hiçbir işle meşgul değiliz. Cenab-ı Hakk’a mütevek- killeriz, derler.
Bunun üzerine Hz. Ömer Faruk (r.a.), onlara:
– Hayır, siz mütevekkiller değil tembellikle yiyicilerdensi- niz, diyerek düşüncelerinin yanlış olduğunu açıklamış ve bir işle meşgul olmamalarının çirkinliğini onlara anlatmış.
Nebîlerin Efendisi (s.a.v.), Ashâb-ı Kirâm’dan birisinin Allah’a (c.c.) tevekkül ederek devesini bağlamayıp boş bırak- ması üzerine, hakikatte muhafaza edenin Allah (c.c.) oldu- ğunu mülahaza ile beraber devesini bağlayarak Allah’a (c.c.) tevekkül etmesini bildirmek ve tenbih etmek üzere: “Bağla da tevekkül et” buyurmuşlardır.
“Allah’a tevekkül edenin yaveri Hak’tır,
Nâşad gönül bir gün olup şad olacaktır”
(Allah’a inanıp kaderine sabırla razı olanların yardımcısı Allah’tır, mutsuz gönüller bir gün elbet mutlu olacaktır.)
(Ahmed Kemaleddin Üstün, 54 Farz Şerhi, s.148-151)