Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem Efendimiz’in bizlere emir ve vasiyetlerinden biri de iyi olsun, kötü olsun, ne tabiât ve ahlâkta olursa olsun muhtaç kimselere borç mal veya para vermemiz hakkındadır.
Hakk Te‘âlâ bu bâbda: “Gönül hoşluğu ile Allâh’a bir borç veriniz.” (Bakara s. 245), buyuruyor. Hakk Te‘âlâ’ya borç verenler, Hak’dan karşılık beklememeli. Allâh’a borç vermek demek Allâh adına muhtaç ve fakir kişilere borç verip onları sıkıntıdan kurtarmak anlamına gelir.
Hakk Te‘âlâ borç vermeyi zengin kişilere emretmiştir. Hak Taâlâ’nın bu âyetle emir buyurduğu “borç veriniz.” hitab-ı celilinin lezzetini ancak zengin kişiler tadar. Fakirler ise bu lezzetten ve bunun sevabından mahrumdurlar.
Hakk Te‘âlâ da kitabında şöyle buyuruyor: “O adamlar ki, ne ticaret, ne satış ve ne de alışveriş, (yani hiçbir şey) onları, Allâh’ı anmadan, namazlarını doğru kılmadan, zekâtlarını vermeden alıkoyamaz.” (Nûr s. 37). Bu âyetteki “o adamlar ki.” tabiriyle, çalışıp helâl kazancını yiyenleri, artırmış oldukları paralardan (mallardan) yardıma muhtaç olanlara borç verenleri işaret etmektedir. Yoksa sakalı uzun, kazancı olmayan her. şeyi hazır bekleyen, oturduğu yerde hiçbir iş yapmayan, başkasının yardımını beldeyen, ondan bundan, idareci veya hâkimlerden şefâât dilenenleri kasdetmediği bir gerçektir. Bu gibileri: kadınlardan ma’duddur
Hadîs-i şerîflerde şöyle buyurulur: “Borç dirhem (para) veren, (veya yolunu yitirmişe) yol gösteren bir köle azad etmiş gibidir.” (Tirmizî)
“Her borç sadakadır.” (Taberâni)
“Bir adam cennete girince, cennet kapısının üstünde, ‘Sadaka veren on katını alır; borç veren de verdiğinin on sekiz katını alır’ yazısını görür.” (İbn-i Mâce)
Bazıları bunun sebebini şöyle açıklarlar: Sadaka bilmeden bazen zengine de verilebilir. Halbuki borcu ancak muhtaç olan ister.
(İmâm Şa’rânî, el-Uhudu’l Kübrâ, s.192-194)