Aklı başında olan insana yakışan, her vakit Allâh’a tevbe edip günahlardan yüz çevirmek, günahında ısrar etmemektir. Ebûbekir Sıddık (r.a.)’dan rivayet olunur ki, Hazret-i Resûl Efendimiz (s.a.v.) buyurdular: “İstiğfar eden kimse, günahta ısrar etmiş değildir. Bir günde yetmiş kere günaha dönse de.” Yani her bir günahta istiğfar etmek şartiyle bir günde yetmiş kere günah işlese, her birinde sebat azmi ve kasdiyle istiğfar ettiği için o kimse masiyette ısrarcıdır denilemez.
Peki, tevbemiz nasıl olmalıdır? Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz buyurmuşlardır ki “Kalbinde nedamet (pişmanlık) olmadığı halde sadece dil ile edilen istiğfar, yalancılar tevbesidir.” (Münavî) Amellerde niyetin büyük bir önemi vardır. Yapılan amellerdeki gaye ve maksadın hâsıl olabilmesi için, önce kalben inanmak; sonra da onu dil ile ikrar etmek lazımdır. Kalben inanılmadığı halde dil ile söylemenin kıymeti olmaz. Tevbenin özü, ihlâs ve samimiyyete dayanmadıkça; kul kendini kandırmış, Rabbı’yla alay etmiş hükmündedir. (Kenz’ül İrfan, s.270)
Dil ucu ile yapılan ve kalbin haberi olmayan istiğfar hakkında Rabîatü’l Adeviyye: “Bizim istiğfarımız, daha çok istiğfarlara muhtaçtır.” der. Yani dil ile istiğfar ederken günahı da işlemeğe niyet vardır. Bu türlü tevbe yalancılar tevbesidir. Doğru tevbe ancak dil ile istiğfar ederken bir daha günahı işlememeye de kalb ile niyet etmektir. Bu suretle tevbe yapıldığında günah büyük de olsa Allâh onu mağfiret buyurur. Çünkü Allâh, böyle kullarının günahlarından geçiverici ve kullarını esirgeyici olduğunu âyet-i kerimeleriyle bildirmiştir.
“Her kim, -başkası hakkında- bir kötülük işler veya öz nefsine zulüm eder de sonra istiğfar ederse Allâh’ı mağfiret edici ve merhamet buyurucu bulur.” (Nisa s. 110)
(Ahmed Kemâleddin Üstün, 54 Farz Şerhi, s.179)