Beş peygamber, Hz. Muhammed (s.a.v.), Hz. İbrâhîm, Hz. Nûh, Hz. Mûsâ ve Hz. Îsâ (a.s.) Cumhûr-u ulemâya gö­re Peygamberlerden Ulü’l-azm olan peygamberlerdir,
“(Ey Resûlüm), hatırla ki bir vakit peygamberlerden söz almıştık; Senden de, Nûh’dan da, İbrâhîm’den de, Mûsâ’dan da, Meryem oğlu Îsâ’dan da… Onlardan sağ­lam bir söz aldık.”
Bu âyeti celîlede dört peygamber yaratılışlarına göre tertip üzere zikredilmiştir. Bizim Peygamberimiz Hz. Mu­hammed Mustafa (s.a.v.) melekût âleminde derecesinin üs­tünlüğünden dolayı önce zikredilmiştir. Sonra, Peygamberi­miz (s.a.v.) bütün mahlûkata gönderilmiştir.
“Bütün âlemlere, (insan ve cinlere) bir korkutucu (peygamber) olsun diye, kuluna Kur’ân’ı indiren Al­lâh’ın şânı ne yücedir.” (Furkân s. 1)
Peygamberimiz (s.a.v.)’in “Ben mahlûkatın hepsine gönderildim” meâlindeki hadîs-i şerîfi de delillerden birisi­dir.
“Seni de (ey Resûlüm) ancak âlemlere rahmet ola­rak gönderdik” âyet-i kerimesinin ma‘nâsı ne olur ki, Hz. Peygamber (s.a.v.) zâlimleri ve inâd edip îmân etmeyen kâ­firleri kılıçtan geçirmek üzere gönderildiğine göre bu âyet ile nasıl bağdaştırılır denilecek olursa bunun cevâbını Zemahşerî’nin misâl olarak söylediği sözle veririz. O şöyle de­miştir: Allâh Sübhânehu ve Te‘âlâ bol sulu bir pınar yaratır. İnsanlar oradan hayvanlarını ve ekinlerini sularlar, insanlar­dan bir kısmı o sudan istifâde etmemekte ısrâr ederler ve onun ni‘metlerinden mahrûm olurlar. Pınar haddi zâtında her iki zümre için de bir ni‘met ve rahmettir. Fakat tembel olup ondan istifâde etmeyenler onu kendi nefisleri için bir mihnet yaptılar. Çünkü onlar bundan istifâde etmeyip ken­dilerini mahrûm bıraktılar.”
(Aliyyül Kârî, Fıkh-ı Ekber Şerhi, 315-317.s.)