Müslümanın, özellikle de din adamlarının sahip olması gereken dîni vâkarın nasıl olması gerektiğine dair tarihimizde pek çok örnek vardır. Bu örneklerden biri 1960’lı yıllarda yaşanmıştır.
Merhum Ömer Nasuhi Bilmen’in İstanbul Müftüsü olduğu dönemdir ve vali, Fahrettin Kerim Gökay’dır.
Vali, Müftü Efendi’den zamanın Patriği Athenagoras’a iade-i ziyaret yapmasını istemektedir. Ömer Nasuhi Efendi’nin cevabı müthiştir :
“O bizim kapımıza gelmekle mükelleftir. Ben onun kapısına gidemem. O bizim kapımızın zimmîsidir”.
Bu cevap karşısında mecburen susan Vali bir müddet sonra tekrar arar ve:
“Patrik bizi ziyarete gelecek. Siz de teşrif etseniz de bir mülakat hâsıl olsa.” der.
Bu teklif karşısında Ömer Nasuhi Efendi,
“İstanbul valisi olarak zat-ı âlînizi ziyarete gelirim. Lakin resmî müftü kıyafetimle gelmemde bir mahzur var mıdır?” “Sarığımı sararım. O şekilde giderim” der.
Nihayet görüşme zamanı geldiğinde Fikri Efendi’yi (Aksoy) de yanına alarak valiliğe gider. Valilikteki görevlilere
“Patrik geldi mi?” diye sorar Valilik görevlileri:
“Hayır, gelmedi” deyince,
“Öyleyse beni şu kenardaki odalardan birine alın. Patrik geldikten sonra bana haber edersiniz” der.
Patrik gelince kendisine haber verilir. Patrik içeri girip oturduktan sonra Ömer Nasuhi Efendi kemâl-i azâmet ve heybetiyle içeri girer. Patrik ayağa kalkmak mecburiyetinde kalır.
Dün ve bugünün mukayesesi size kalmış.
(Rıhle Dergisi, Sayı 8)