Efendimiz (s.a.v.)’in bizlere emir ve vasiyetlerinden biri de, Ramazân ve Kurban bayramlarının gecelerini rükû ve sücûdu bulunan namazlarla ihyâ etmemiz hakkındadır.
Bu geceleri ibâdetle geçirmenin lüzumunu Selef-i Salihîn bilfiil göstermişlerdir. Kur’ân okumak, tesbih-ü tehlîller ile Allâh (c.c.)’u anmak, Resûlullâh (s.a.v.)’e salât getirmek suretiyle bu gecenin ihyâsı mümkün olmakla beraber; evlâ ve efdâl olan namaz kılmaktır.
Aliyyü’l-Havvâs (r.âleyh) şöyle buyurmuşlardı: “Gece ibâdetine kalkmak isteyenlerin bu ibâdete açlıkla hazırlanmaları gerekir. Mideleri tok olanların manevî istifadeleri az olur.” Ve yine şöyle buyurmuşlardır: “Ramazân bayramının her iki gecesini ihyâ etme hikmetine gelince: Bu iki geceden sonra gelen günde, oyun ve eğlence vardır. Bu ihyâ edilen iki gecenin nuru kul üzerinde gündüze kadar devam etmiş olur. Bu ibâdet nuru, kulun yakasına yayılıp yapışarak ruhunu gaflet alanında bırakmadan elinden tutmuş olur. Bunun aksini düşünelim, sabaha kadar Râbbin’den habersiz, gaflet içinde uyuyanlar, dizginleri salıvermiş olarak gafletlere dalarlar.
Efendimiz (s.a.v.)’in insanı korumak için getirdiği şu kanuna bakınız. Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’in ümmetinin dini üzerindeki dikkat, titizlik ve şefkâtine bakınız. Bunu öğrendikten sonra, kişi adeti olmadığı halde bu iki geceyi beklemek ve ihyâ etmeyi vazife bilmelidir. Bunu başarmak için gecenin üçte ikisini beklemek ağır ve zor gelmemelidir. Çünkü bazılarımız düğün gecelerinde sabahlara kadar oturup eğlenebiliyor. Olabilir ki, bu düğün ve eğlence celseleri doğru ve iyi niyetle geçirilmediği gibi, Efendimiz (s.a.v.)’in emirlerine imtisâl etmeyip aykırı davranışlarda bulunulması ihtimâl dahilindedir. Bilinmelidir ki! Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’in emirlerini yerine getirmek ve O (s.a.v.)’i izlemek, hepimiz için daha hayırlı ve evlâdır.
(İmâm Şaranî, El Uhudül Kübra, s.255)