Osmanlı devletinin tarihçisi Hammer’in, Osmanlı devleti hakkındaki hükmü şöyledir: “Osmanlı imparatorluğu, geniş bir imparatorluktur. Ve tarihî bakış açısıdan bakarsak, sonsuz ehemmiyet arz eder. Her zaman için kaderi, komşu Asya ve Avrupa imparatorlukları ile sıkı şekilde bağlı olmuştur. Baltık Denizi’nden Akdeniz’e, Büyük Britanya’nın uzak kıyılarından İskandinavya’ya, Cebelitarık’tan Nil şelâlelerine kadar bütün Avrupa ve Afrika devletleri üzerinde küçümsenmiyecek etkileri vardır. Bir devdir ki, güçlü kolları aynı zamanda hem Asya’yı, hem Avrupa’yı kavrar. Bütün imparatorluklar gibi bir gün düşerse, Asya, Afrika ve Avrupa’da bırakacağı enkaz, bu üç kıt’ayı kaplayacaktır… Osmanlı imparatorluğu, bugün bile, Bizans şevketinin zirvesinde iken hâiz olduğu genişlikten daha geniş ülkeleri elinde tutmaktadır.” (Histoire de l’Empire Ottoman, Paris, 1835, I, p. MI).
İslâm tarihi uzmanı, genç yaşında ölen Sauvaget’nin Osmanlı Devleti hakında fikirleri şöyledir (Introduction, Paris, 1943, s. 164): “Türkler, Moğol kasırgası geçtikten sonra, İran ile Fas ve Kırım ile Yemen arasında, bir çok asır boyunca devam eden bir imparatorluk kurdular. İslâm tarihi, Osmanlılar derecesinde güçlü ve istikrarlı bir siyasî yapıya şâhid olmamıştır. Osmanlı İmparatorluğu, XVI. ve XVII. asırlar boyunca, Batı dünyasının en büyük devletlerinden biri, hattâ bütün devletlerin en büyüğü olarak kaldı. Defalarca milyon kilometre kare üzerinde hükümran, -altın madenleriyle İspanya dâhi- herhangi bir Avrupa devletinden daha geniş ve daha istikrarlı mâlî kaynaklara sahip, halkın menfaatine yarar şekilde gayet muntazam bir şekilde teşkilâtlandırılmış bir idare cihazına mâlik, manevî faziletleri arasında birinci derecede bir meziyet sayılan disiplinin hâkim olduğu bir milletin, Türkler’in, sadakatinden emin, bütün Akdeniz’e hükmeden bir donanmayı elinde tutan padişahlar, bütün Avrupa’yı, kendilerini saymaya mecbur etmişlerdir.”.
(Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, c.8, s.364-365)