Önce 1709 yılına gidelim. Protestan olduğu için İngiltere’ye sığınmak zorunda kalan seyyah ve diplomat Aubry de La Motraye, Mora’daki durumu şöyle anlatıyor: “Kimseden korkmadan keyfince yaşıyorsun. Rütbesi her ne olursa olsun, bir yeniçeri yahut başka bir asker gelip de bahçenden bir armut koparmaya yeltenmiyor. Karına kızına yan gözle bakmıyor. Oysa Venedikliler öyle mi? Evimizin, bahçemizin mahremiyetini ihlâl ediyorlar. Canları ne çekerse sormaya bile tenezzül etmeden el uzatıyorlar. Subayları desen çoğu ahlâksız, karılarımız ve kızlarımızla gönül eğlendiriyor. Papazları ise gelip dinimize hakaret ediyor, kendi dinlerine geçmemiz için sürekli başımızı şişirip duruyor. Oysa Türkler böyle bir şeyi akıllarından bile geçirmez. Dilediğinizi yapmakta sizi özgür bırakır.”1821’e gelindiğinde ise bu nankör ahâli, kendilerine hiçbir kötülüğü dokunmadığını bizzat itiraf ettikleri Osmanlı idaresine karşı baş kaldıracak; daha dün malına ve ırzına el uzatan Avrupalı’nın kışkırtmasıyla büyük bir katliama imza atacaktı.
Mora Yarımadası’nın merkezi Tripoliçe’de o gün neler yaşandığını Yunan isyânı liderlerinden Teodoros Kolokotronis hatıratında şöyle anlatıyordu: “Şehrin içinde katliam başlamıştı. Atım, şehrin surlarından saraya varana dek cesetlerden dolayı yere basmadı… Bizimkiler içeri girdi, Cuma gününden Pazar gününe değin erkek, kadın, çocuk demeden önüne geleni boğazladı. Tam 32 bin kişinin öldürüldüğü haber verildi…”
Yunan çeteleri; öldürdüler, yağmaladılar ve yaktılar. Çoğu kez başlarında bir Hristiyan papaz bulunuyordu. Çeteleri mukaddes işlerinde daha fazla gayrete getirmek için cesaretlendiren işte bunlardı.
1820’lerde bu katliamları kınayan İngilizler, 1857 yazında Delhi ve Kanpur’da yüzlerce Hintliyi sadist bir biçimde kesip doğradılar. Yaşlı kadınları ve çocukları diri diri ateşe verdiler. Müslümanları öldürmeden önce domuz yağına buladılar.
Tarihimizi layıkıyla öğrenelim, çocuklarımıza da öğretelim. Resmi tarih kapsamında öğretilenlerle yetinmeyelim. Kendi tarihleri katliamlarla dolu olduğu halde bizi “soykırımcı” olmakla suçlayanlara bilgiyle, belgeyle gereken cevâbı verelim.(Gerçek Hayat Dergisi, 1067. Sayı)