Bir gün Resûlullâh (s.a.v.) namaz kılarlarken, bir kimse sabah namazında iftitâh (başlangıç) tekbîrine yetişemedi, gitti bir köle azâd etti, gelip Resûlullâh (s.a.v.)’e sordu. “Yâ Resûlullâh! Ben bugün sabah namazında cemaate yetiştim ancak imâmla beraber alınan iftitâh tekbîrine yetişemedim, bir köle azâd ettim. Acaba iftitâh tekbîrinin sevâbına nâil olabildim mi?” Resûlullâh (s.a.v.), Hz. Ebû Bekir (r.a.)’e, “Sen ne dersin bu iftitâh tekbîrinin hakkında?” diye buyurdular. Ebû Bekir Sıddîk (r.a.) buyurdu ki: “Yâ Resûlallâh! Kırk deveye mâlik (sahip) olsam, kırkının da yükü cevâhir (kıymetli metal ve taşlar) olsa, hepsini fukarâya sadaka versem, yine imâmla alınan iftitâh tekbîrinin sevâbına nâil olamam.”

Ondan sonra, Resûlullâh (s.a.v.), “Yâ Ömer! Sen ne dersin bu iftitâh tekbîrinin hakkında?” deyince, Hz. Ömer (r.a.) dedi ki: “Yâ Resûlullâh! Mekke ile Medîne arası dolu devem olsa, hepsinin yükü cevâhir olsa, hepsini fukarâya sadaka versem, yine imâm ile beraber alınan iftitâh tekbîrinin sevâbına nâil olamam.”

Ondan sonra Resûllullâh (s.a.v.), “Yâ Osman, sen ne dersin bu iftitâh tekbîrinin hakkında?” buyurduklarında, Hz. Osman (r.a.) dedi ki: “Yâ Resûlallâh! Gece iki rekât namaz kılsam, her rekâtında Kur’ân-ı Kerîm’i hatmetsem yine imâm ile beraber alınan iftitâh tekbîrinin sevâbına nâil olamam.”Resûlullâh (s.a.v.), “Yâ Ali! Sen ne dersin bu iftitâh tekbîrinin hakkında?” buyurduklarında, Hz. Ali (k.v.) dedi ki: “Yâ Resûlullâh! Mağrib (doğu) ile maşrık (batı) arası kâfir ile dolu olsa, Râbbim bana kuvvet verse, hepsini kırıp öldürsem, yine imâm ile alınan iftitâh tekbîrinin sevâbına nâil olamam.”

Resûlullâh (s.a.v.), “Ey benim ümmet ve ashâbım! Yedi kat yerler ve yedi kat gökler kâğıt olsa ve denizler mürekkep olsa, bütün ağaçlar kalem olsa, bütün melâikeler kâtip (yazıcı) olsa, kıyâmete kadar yazsalar, yine imâm ile beraber alınan iftitâh tekbîrinin sevâbını yazamazlar.” diye buyurdular.

(Mızraklı İlmihâl, s.53)

Bir Yorum Bırak