Peygamberimiz (s.a.v.), Uhud’da ordusunu, çarpışma düzenine koymaya başladı. Solda bu­lunan Ayneyn Tepesi’ne elli okçu gönderdi. Ab­dullah b. Cübeyr (r.a.)’ı onlara kumandan tayin etti. Peygamber (s.a.v.) okçulara hibaten:
«Vazifeniz; Bize yönelebilecek süvarileri oka tutup püskürtmek, onların arkamızdan gelme­lerine meydan ve imkân vermemektir. Düşmanı yenip ganimet toplamağa koyulduğumuzu gör­seniz de sakın bize katılmayınız. Onların bizi yendiklerini görseniz de sakın yerinizden ayrıl­mayınız ve yardımımıza koşmayınız. Siz yeri­nizde durmazsanız, biz galip olamayız.
Bizi arkamızdan koruyunuz. Biz düşmanın arkamızdan gelmesinden korkarız. Yerinizde du­runuz ve buradan hiç ayrılmayınız. Size yönel­dikçe, düşman süvarilerini oka tutunuz. Çünkü, süvariler, atılan oklara doğru gelemezler.
Allahım! Bunları onlara tebliğ ettiğime Se­ni şahid tutarım.» dedi.
Savaş müslümanların lehine gelişirken, ok­çulardan bazıları, birbirine «Allah, düşmanı boz­guna uğrattı. Siz de müşriklerin ordugahına gi­riniz. Kardeşlerinizle birlikte ganimet toplayı­nız.» dediler. Bazıları da «Siz Resûlullah’ın em­rini bilmiyor musunuz? Sakın yerinizden ayrıl­mayınız.» dediler.
Abdullah b. Cübeyr ve on arkadaşı hariç di­ğerleri yağmalamaya gidince Kureyş süvarileri müslümanları şehid ettiler. Verilen emrin umur­sanmaması kazanılan zaferi mağlubiyete çevirmiş, müslümanları feci duruma düşürmüştür.
(M. A. Köksal. İ. Tarihi, C. 3. Sh.: 72)