Cenâb-ı Hakk’ın, “Karşılarında O’nun âyetleri okununca (bu), onların îmânın artırır.” (Enfâl s. 2.) âyetinin ifâde ettiği husûstur. Bu, Cenâb-ı Hakk’ın tıpkı “Bir sûre indirildiği zamân içlerinden kimi: “Bu, (sûre) hangimizin îmânını artırdı? der.” (Tevbe s. 124.â.) âyetinde olduğu gibidir.
“Tasdîk” ma‘nâsında olan îmânın artması iki şekilde olur.

  1. a) Kimin bu husûsta delîli daha fazla ve güçlü ise onun îmânı daha kuvvetlidir. Zîrâ bu, şüpheden arınmak ve yakînin hâsıl olmasıyla olur. Bu husûsta Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz, Ebû Dâvud ve Tirmizî’de rivâyet edildiği üzere: “Şâyed Ebû Bekir’in îmânı, yeryüzündekilerin îmânıyla tartılacak olsaydı, O’nun îmânı, hepsinin îmânından ağır basardı.” diye buyurarak bu husûsa işaret buyurmuşlardır.
  2. b) Allâh (c.c.) katından nâzil olup kendilerine okunan her şeyi tasdik etmek demektir. Asr-ı sa‘âdette mükellefiyetler art arda gelince işte her teklîfin meydâna gelmesi esnasında ashâb-ı kirâm (r.a.) hazerâtı, tasdik ve ikrârlarını artırıyorlardı. Bir kimseyi iki husûsta tasdîk edenin tasdîki, o kimseyi tek bir şeyde tasdîk edenin tasdîkinden daha çoktur. “Karşılarında O’nun âyetleri okununca bu, onların îmânlarını artırır.” buyruğunun ma‘nâsı, “Onlar, her ne zamân yeni bir âyet okuyup veyâ dinlediklerinde, yeni bir ikrarda bulunurlar.” demek olur ki bu da, îmân ve tasdîkte bir artma olmuş demektir.

“Bu, onların îmânını artırır.” (Enfâl s. 2.â.) ifâdesi îmânın artmağı kabûl ettiğine delâlet etmektedir. Şâyed îmân, bilmek, ikrâr etmek ve i‘tirâf edip açıklamaktan ibâret olsaydı, o zamân artmayı kabûl etmezdi.
(Fahrüddîn Er-Râzî (r.h.),
Tefsîr-i Kebîr, 11. c., 245-246. s.)