Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor: Resûlullâh (s.a.v.) bana şöyle buyurdu: “Yâ Ebâ Hüreyre, şüpheli işlerden sakın; insanların en abidi olursun.Kanaatkar ol; insanların en çok şükredeni olursun. Kendin için sevdiğini insanlar içinde sev; mü’min olursun.Sana komşu olanın komşuluk haklarını gözet ki, tam Müslüman olasın. Gülmeyi azalt; çok gülmek kalbi öldürür.”
Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu: “Allâh (c.c.)’a ibâdet edin. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanındaki arkadaşa, yolda kalmışa, idareniz altındakilere, kölelere iyilik edin…” (Nisâ s. 36) Burada yakın komşu, akraba olan komşudur. Uzak olan komşu ise akraba olmayan komşudur.
Ebû Hüreyre (r.a.) Resûlullâh (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu anlatıyor: “Cebrail, komşuyu bana o kadar anlatırdı ki, komşu komşuya mirasçı olacak sandım.”
Hasan Basrî (r.a.) anlattı: “Komşunun komşuya eziyet etmemesi iyidir; ama daha iyisi komşudan gelen eziyete sabredip katlanmaktır.” Amr b. As (r.a.) şöyle anlattı: “Ziyarete gelene gitmek, gelmeyene gitmemek marifet değildir. Karşılık vermek, her insaflının yapabileceği şeydir. Asıl önemli olan gelmeyene gitmektir. Eziyet edene de şefkât duymaktır. Kendisine yumuşak davrananlara yumuşak davranan yumuşak huylu değildir. Cahillik edenlere de uygun hareket eden halîm değildir. Çünkü bu da mukâbil bir harekettir. Asıl yumuşak huyluluk hem halîmlere hem de kendini bilmezlere karşı halîm selim davranmaktır.
Enes b. Mâlik (r.a.) Resûlullâh (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu anlattı: “Kıyâmet Günü, bir komşu diğer komşuya yapışır ve şöyle der: Yâ Rabbi! Sen bu kardeşime bol nimet verdin, bana da az verdin. Ben, aç kaldım; o tok uyudu. Hele ona bir sor: Niçin bana kapısını kapadı? Ona verdi-ğin bol ihsandan niçin beni mahrum bıraktı?”(Ebu’l-Leys Semerkandî, Tenbihu’l Gafilîn, s.151-154)