Misver b. Mahreme (r.a.) şöyle anlatıyor: “Hz. Ömer (r.a.) yaralandığı zaman yanına girdim. Üstüne bir örtü örtmüşlerdi. “Nasıl oldu?” diye sordum. “Gördüğün gibidir.” dediler.  “Onu namaz ile ayıltın çünkü ona namazdan daha fazla korku veren bir şey yoktur.” dedim. Bunun üzerine halk  “Ey Mü’minlerin Emîri, kalk namaz vakti geçiyor.” dediler. Hz. Ömer (r.a.)  “Ya Allâh” diyerek kalktı ve “Namaz kılmayanın İslâm’da hakkı yoktur.” dedi ve yarasından kanlar aktığı halde abdest alıp, namaza durdu.

Hz. Ömer (r.a.) vurulduğunda, zaman zaman bayılıyordu. “Siz onu bu baygınlık halinden ancak namazla uyandırabilirsiniz. Eğer ölmemişse kesinlikle namaz kelimesini işittiği zaman ayılır.” dediler. Bunun üzerine  “Ey Mü’minlerin Emîri! Namaz zamanı.” diye bağırdılar. Hz. Ömer (r.a.) ayılarak  “Namaz mı? Allâh (c.c.)’a yemin ederim ki, namaz vakti gelmiş ise, namazı kılmayanın İslâm’da nasibi yoktur!” dedi.

İbn Abbas (r.a.)’in gözü görmez olduğunda ona bir kişi gelerek “Eğer sen yedi gün sabreder, namaz kılmaz, sırt üstü durursan, namaz için işaretle iktifa edersen, seni tedavi ederim ve Allâh (c.c.)’un izniyle gözün de şifa bulur” dedi. İbn Abbas (r.a.) fetvâ almak için Hz. Âişe (r.ânhâ) ile Ebu Hureyre (r.a.) ve başka sahabilere (r.a.e.) haber gönderdi. Herkes: “Acaba bu yedi gün içinde ölürsen nasıl olacaksın. Namazı kılmadığın için ne yapacaksın?” dediler ve böylece o gözünü tedavi ettirmekten vazgeçti.

İbn Abbas (r.a.) şöyle anlatıyor: “Gözlerim kör olduğunda bana “Namazı birkaç gün bırakırsan seni tedavi ederiz!” dediler. Ben “Hayır.” dedim. Çünkü Allâh’ın Resûlü (s.a.v.) “Kim namazı terkederse O’nu kendisine gazaplanmış olarak Allâh (c.c.)’un huzuruna gidecektir.” buyurdu. Abdullah b. Abbas (r.a.) her gece bin secde yapardı.

(Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, c.3, s.373)