Muhammed b. Sîrîn (r.âleyh) anlatıyor: “Ömer (r.a.), bir yere bir vali gönderdiğinde, o yörenin halkına okunmak üzere gönderdiği atama belgesine şunları yazardı: “Size adil davrandığı sürece bu valinizi dinleyiniz, kendisine itaat ediniz.” Aynı şekilde  Huzeyfe (r.a.)’i Medâin’e vali olarak atadığında onun kararnamesine de: “Onu dinleyip ona itaat ediniz, istediklerini veriniz.” diye yazdı. Huzeyfe (r.a.), palan vurulmuş bir merkeple Medine’den ayrıldı; yol azığını da yanına almıştı. Medâin’e varınca, şehir halkı ve şehrin ileri gelenleri Huzeyfe (r.a.)’i karşıladılar. Huzeyfe (r.a.)’in elinde yuvarlak bir ekmek, bir parça da et vardı. Huzeyfe, palanlı merkebine yanlamasına binerek, halka Hz. Ömer (r.a.)’in mektubunu okudu. Medâin halkı: “Bizden herhangi bir isteğin var mı?” dedi. O da: “Aranızda bulunduğum sürece, benim için gıda ve yiyecek; hayvanım için de yem temin etmenizi istiyorum.” dedi. Huzeyfe (r.a.), bir süre Medâin’de kaldıktan sonra Hz. Ömer (r.a.) onu geri çağırdı. Huzeyfe (r.a.)’in Medine’ye girmek üzere olduğunu haber alan Ömer (r.a.), yolun kenarında bir yere saklandı. Huzeyfe (r.a.)’in, ayrıldığı gibi beş parasız döndüğünü görünce, saklandığı yerden çıkarak ona sarıldı ve: “Sen benim kardeşimsin, ben de senin kardeşinim!” dedi.
Abdullah b. Selâm (r.a.), sırtına vurduğu bir yük odunla çarşıda dolaşıyordu. Kendisine dediler ki: “Allâh (c.c.) seni böyle bir işi yapmaya muhtaç etmediği halde, neden bu işi yapıyorsun?” Abdullah b. Selâm (r.a.) şu cevabı verdi: “Kibirimden kurtulmak istedim. Çünkü ben, Allâh Resûlü (s.a.v.)’in: “Kalbinde hardal tanesi kadar dahi kibir barındıran insan, cennete giremez.” dediğini işitmiştim.”
(Ebû Nuaym, Hilye, c.1, s.277; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, c.1, s.283)