İmanın gereği olarak her mü’minin kalbinde Allâh’ın ve Rasülünün muhabbeti vardır. Fakat bu sevginin derecesi şahıslara göre değişebilir. Bu hususta sahâbe-i kiramın payları diğer insanlardan fazla, sevgileri tam, mükemmel ve içtendir. Zira sevgi bilginin eseridir. Onlar, Hz. Peygamber (s.a.v)’in bütün hâllerini gayet iyi bilirlerdi. Sevgileri o kadar fazla ve samîmi idi ki, hatta kadınlardan bile onun uğrunda mertçe, kahramanca hareket ve davranışlarda bulundukları çok görülmüştür.
Uhud Gazâsı’nda Hz. Peygamber (s.a.v) cenkte düştü diye Medine’nin içinde yalan haberler yayıldı. Halk arasında öyle bir şayia yayıldı ki, bağırıp çağırmalar, ağlama ve sızlamaları göklere vardı. O anda Ensâr hatunlarından biri şehirden çıkıp savaş yerine gitti. Oraya vardığında kardeşinin, oğlunun ve kocasıyla atasının dördü birden ‘şehid olduklarını gördü. Fakat onlarla ilgilenmedi ve:
Resûlullâh (s.a.v.) nasıl oldu nerededir, diye sordu. İleridedir, dediler. Tâ yanına varıncaya kadar o tarafa koştu ve mübarek eteğini eline aldı ve: “Ya Resûlullâh hepsi yoluna feda olsun. Allâh’a çok şükür seni sağ, salim gördüm. Şimdi artık olan musibetlerden gam yemem, üzülmem” dedi.
Deniliyor ki, ashâb-ı kiramdan Zeyd bin el-Desine (r.a.)’ı, Mekke müşrikleri tutup Harem’den dışarıya öldürmeye çıkardıkları zaman Ebu Süfyan ona:
“Ya Zeyd Allâh’ını seversen doğru söyle şimdi senin yerine Muhammed olsaydı da onun boynunu vursaydık ve sen ailenin yanına dönseydin sevinir miydin? dedi. Zeyd (r.a.) : “Vallahi ben ailem içinde rahatça oturup da Nebî (s.a.v.)’e, değil sizin yanınızda, hattâ şimdi bulunduğu yerde bile bir dikenin ayağına batıp incitmesine gönlüm razı olmaz!” Bunun üzerine Ebu Süfyan, Muhammed’in sahabeleri onu sevdikleri kadar Âdem oğullarından bir kimsenin diğer bir kimseyi sevdiğini görmedim, dedi.
(İmam-ı Kastalânî, Mevahibü Ledüniyye, s.155-156)