Selefi sâlihin Ashâb-ı Kirâm (r.a.e.)’i övgü ile anmış ve onlara tâbi olmak gerektiğini bildirmiştir. Ömer b. Abdulaziz’in sözü de bu kabildendir: “Resûlullâh
(s.a.v.) ve arkasından emir sahipleri (halifeler) sünnetler ortaya koymuşlardır. Onları almak Allâh (c.c.)’un kitabını tasdik etmek, Allâh (c.c.)’a olan taati tamamlamak, Allâh (c.c.)’un dinine destek vermek demektir. Kim onlarla amel ederse, o hidâyet üzeredir. Kim onunla yardım isterse, yardım görür. Kim de onlara muhalefet ederse mü’minlerin yolu dışına çıkmış, başka bir yola uymuş olur. Allâh (c.c.) da o kimseyi döndüğü yöne çevirir ve cehenneme yaslar. Orası
ne kötü bir dönüş yeridir.” Bir başka rivâyette ise “… Allâh’ın dinine destek vermek demektir” ifadesinden sonra: “Hiçbir kimsenin onları değiştirmek ya da yerine başkasını koymak veya onlara muhalif bir görüş üzerinde durmak yetkisi yoktur….” ifadesi vardır. Onun bu sözü, İmâm Mâlik’in çok hoşuna giderdi ve sık sık onu ve diğer imamların sözlerini tekrar ederdi. Huzeyfe (r.a.)’den de şöyle dediği nakledilmiştir: “Bizim izimize uyun; eğer (yolumuza) isabet ederseniz gerçekten
çok iyi yol almış olursunuz. Eğer hata eder (ve bizim yolumuzdan saparsanız) şüphesiz apaçık bir sapıklığa düşmüş olursunuz.” İbn Mes‘ûd (r.a.) de benzeri bir ifade ile şöyle demiştir: “Bizim izimize uyun ve bid’at çıkarmayın. Eğer böyle yaparsanız doğru yolu bulma külfetinden kurtulmuş olursunuz.” Rivâyete göre yine mescidde kıssa anlatan birine uğradı. Adam: “On kere tesbîh getirin, on kere tehlilde bulunun…” diyordu. Abdullah (r.a.) ona: “Şüphesiz siz Muhammed (s.a.v.)’in ashâbından ya daha çok hidâyet üzeresiniz ya da daha sapıksınız. Bilâkis sonuncusu, evet sonuncusu!” dedi ve onların bid’at üzere olduklarını söyledi. (Şatıbi, el-Muvafakat, c. 4, s. 75-77)