Allâhü Te’âlâ, Hz. Musa (a.s)’a şöyle vahyetti:
“Ey İmran’ın oğlu! Uyanık ol; kendine gerçek dost seç. Eğer yakın dost ve arkadaş edindiğin bir kimse, benim hoşnut olacağım şeylerde sana yardımcı olmuyorsa, bil ki o senin için bir düşmandır.”
Hz. Davud (a.s)’dan rivayet edilen bir haberde Allâhü Te’âlâ ona:
“Ey Davud! Seni niçin bu şekilde tek başına insanlardan uzaklaşmış bir hâlde görüyorum!” diye vahyetti;
Davud (a.s): “İlahî! Senin için halkı terkettim” dedi. O zaman Yüce Allâh ona şöyle vahyetti:
“Ey Davud! Kendine dost seçerken uyanık ve dikkatli ol. Benim razı ve hoşnut olacağım işlerde sana yardımcı olmayan hiç kimse ile yakın dost olma; bu haliyle o senin için bir düşmandır; kalbini katılaştırır, seni benden uzaklaştırır.”
Hz. Resûlullâh (s.a.v)’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Kolay geçinen kimseler olun; nefret eden ve nefret veren kimselerden olmayın.”
Bir hadiste şöyle buyrulmuştur: “Sizin Allâhü Te’âlâ’ya en sevimli olanlarınız, insanlarla kolayca kaynaşan ve anlaşan kimselerdir. Allâhü Te’âlâ’ya en sevimsiz olanlarınız ise, insanların arasını bozmak için laf taşıyan ve kardeşlerin arasını açan kimselerdir.”
Hz. Ali (r.a)’in torunlarından Muhammed b. Hanefiyye (r.ha.), şöyle demiştir: “Görüşmek zorunda olduğu kimselerle iyi geçinmeyen kimse hikmet ehli olamaz. Bu, Yüce Allâh’ın kendisi için bir çıkış ve kurtuluş yolu yaratana kadar devam etmelidir. Muttaki/güzel ahlaklı olmayan kimselerle yapılan muameleler ve konuşmalar, zaruri bir hâlden kaynaklanmalıdır.Güzel ahlaklı kimselerle beraberlik ve dostluk ise, iradeyle yapılan güzel bir tercihin sonucu olmalıdır.”
(Ebû Tâlib El-Mekkî, Kûtu’l-Kulûb, s.310-312)