Enes b. Mâlik (r.a.) anlatıyor: “Alkâme (r.a.)’ın son nefesini veremediği haberi gelince Resûlullah (s.a.v.) Bilâl (r.a.)’a, Hz. Ali (r.a.)’a, Selman (r.a.)’a ve Ammar (r.a.)’a Alkame (r.a.)’a gidilmesini emretti. Sahabiler gidince; “LÂ İLÂHE İLLALLAH söyle” dediler, dili açılmadı. Diyemedi. Resûlullah (s.a.v.) durumdan haberdar olunca ana babasını sordu. Annesinin hayatta olduğunu öğrenince Bilal (r.a.)’a “Alkâme (r.a.)’ın anasına git.  Benden selâm et; şöyle de: Gelebilirse bana gelsin. Gelemezse beklesin; ben onun yanına geleceğim.” dedi. Bilâl (r.a.) gidip haber verince kadın “Canım onun canına feda olsun. Ona gitmek bana düşer.” dedi ve geldi. (Tirmizi)
Resûlullah (s.a.v.) ona: “Alkâme’nin hâli nedir?” diye sorunca kadın “Yâ Resûlallah (s.a.v.), şöyle namaz kılar. Şu kadar da çok yüklü sadaka dağıtır. Verdiği sadakanın haddi hesabı yoktur.” dediğinde Resûlullah (s.a.v.) “Seninle helâlleşmesi nasıl?” diye sordu.
Kadın: ”Yâ Resûlallah (s.a.v.) ben ona dargınım. Hanımını bana tercih eder. İşlerde onun sözünü dinler”. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Anası ona darılmış. Bunun için LÂ İLAHE İLLALLAH şehadetine dili tutulmuştur.”
Bilâl (r.a.)’a şu emri verdi: “Git, çok odun hazırla. Gelip onu yakacağım.” Bunu duyan kadın: “Oğlumu, gönül meyvemi yakacaksın ha! Hem de gözümün önünde. Kalbim buna nasıl dayanır?” Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Allah (c.c.)’nun azabı daha zor ve daha devamlıdır. Eğer Allah (c.c.)’nun onu bağışlaması seni sevindirirse ondan razı ol. Nefsimi kudreti ile elinde tutana yemin olsun; ona dargın durduğun sürece namazı da sadakası da ona faydalı olmaz.”
Kadın: “Yâ Resûlallah (s.a.v.), Yüce Allah’ı, seni ve beni buraya getireni şahit tutuyorum: Alkâme’den razı oldum.” Resûlullah (s.a.v.), Bilâl (r.a.)’a emretti:
“Yâ Bilâl git bak: Alkâme LÂ İLÂHE İLLALLAH diyebiliyor mu?” Bilâl (r.a.) kapıya varınca Alkâme (r.a.)’ın: LÂ İLÂHE İLLALLAH dediğini duydu. Resûlullah (s.a.v.) onun yıkanıp kefenlenmesini emretti ve namazını kıldı. (Tirmizi)
(Ebu’l-Leys Semerkandi, Tenbihül Gafilin s. 128)