Anne ve babaya riâyet etmeli, onlara karşı yüksek sesle konuşmamalıdır. Bazı işlerine incinip öf! bile dememelidir. Âyet-i kerîmede, “Anne ve babaya öf deme!” (İsra s. 23) buyurulmuştur. Bir başka âyet-i kerimede, “Onlara acıyarak tevazû kanadını yerlere kadar indir ve: Ya Râb! Onlar beni çocukken nasıl terbiye ettilerse sen de kendilerini öylece esirge, de.” (İsra s. 24) buyurulmuştur.

Anne ve babaya gadap ile bakmamalıdır. Bir kimse anasına ve babasına alçak gönüllü olarak ve şefkat ve merhâmetle baksa, Allâhü Te’âlâ ona çok sevâplar ihsân eder ve ona râhmet nazarı ile bakar. Anne ve babanın günâh olmayan emirlerini yapmalıdır. Zira, “Allâhü Te’âlâ’nın indinde günâh olan şeylerde, insanlara itâat olunmaz.”, kâidesine göre günâh olan şeyde kimseye itaat caiz değildir. Bir kimsenin anası ve babası kâfir bile olsa, nafakalarını vermek ve hizmetlerini yapmak evlâdına vâciptir. Küfür tarafına çekmezlerse, arada bir evlerine gitmek caizdir. Eğer küfür olan şeylerden birine davet etmesinden ve tedricen küfre çekmesinden korkulursa, evlerine ve yanlarına gitmesi caiz değildir. Bu vaziyet karşısında dostluğu kesmek vâciptir. Nafakalarını bir kimse ile gönderir.

Anası babası Ehl-i Sünnet’ten değil ise, yine böyledir. Kiliseye ve meyhaneye götürmek caiz değildir. Çirkin bid’atlerin işlendiği yerlere götürmek de böyledir. Böyle yerlerden alıp, evine götürmek caizdir. Gerekirse müdâra etmelidir. Yani kendinden zararı gidermek için yumuşak sözler söyleyip, onların şiddetini yatıştırmak ve kötülüğünden kurtulmak için onları idare etmelidir.

(Bîrgîvî Vasiyetnamesi – Kadızâde Şerhi, s.228)