Bir derviş bulunduğu mecliste Allâhü ekber dedi. Bâyezid-i Bestâmî (k.s.) Hazretleri ona sordu:
– Derviş, Allâhü ekber’in ma‘nâsı nedir?
– Kendisinden başka her şeyden büyüktür, ma‘nâsını anlıyorum, diye cevâb verince, Bâyezid Hazretleri dedi ki:
– Yazıklar olsun sana! Bu yorumla Allâh’ı tahdid etmiş oluyorsun. Onunla birlikte bir şey var mı ki o ondan büyük sayılsın? Derviş bocaladı ve sordu:
– O halde siz lutfedip söyleyin sözün ma‘nâsını..
Bâyezid-i Bestâmî (k.s.) ona:
– Dinle beni derviş! İnsanlarla kıyas edilmekten, kıyas altına girmekten, idrâk edilmekten çok büyüktür. Kıyas, düşünce ve idrâk kapsamına girmez. İşte Allâhü ekber’in ma‘nâsı budur.
Rivâyete göre: Bâyezid-i Bestâmî Hazretleri bir mescidde cemaatle namâz kıldıktan sonra bir müddet mescidde oturmayı arzuladı. Halk dağıldıktan sonra mescidin imâmı ona yaklaşarak:
– Efendi hazretleri! Yiyeceğinizi nereden te’min ediyorsunuz ve karnınızı nereden doyuruyorsunuz? Diye sordu. Bâyezid Hazretleri ona:
– Biraz sabret, önce şu senin arkanda kıldığım namâzı iade edeyim. Çünkü Allâh’ın büyüklüğünü ve Rezzak sıfatını bilmeyen bir imâmın arkasında namâz kılmak câiz değildir!
Namâza Allâhü ekber ile başlarken ellerimizi kaldırıyoruz. Bununla, Allâh’tan başka her şeyi kalbimizden çıkardığımızı ve kendimizi tamâmen O’nun yüce huzûruna verdiğimizi, dıştan ilgimizi kestiğimizi ifâde ediyoruz. Ellerimizle birlikte kalbimizi de Allâh’a yükseltebiliyorsak, cidden tekbîr getirmiş sayılırız. Nitekim bir adam Bâyezid Hazretleri’ne sordu: “Namâzda elleri kaldırmak nedir?” “Resûlullâh (s.a.v.) Efendimizin sünnetidir.” “Fakat sen kalbini de Allâh’ın huzûruna yükseltmeye gayret et. Çünkü böyle yapman daha iyi olur!.” cevâbını verdi.
(Ekrem Sağıroğlu, Bâyezid-i Bestâmî (k.s.))