İmâm Taberânî, Evsaf’ında Enes bin Malik (r.a.)’den aldığı şu hadîs-i şerîfi yazıyor: Resûlullâh (s.a.v.) buyurdu ki: “Ümmetim Allâh’ın rahmetine ermiş bir ümmettir. Mezarlarına günahlarıyla girerler ve mü’minlerin istiğfariyle mezarlarından günahsız çıkarlar.”
Mezarlarına diğer ümmetlerden sonra girerler ve onlardan önce mezarlarından çıkarlar.
Kıyamet gününde ümmetler Peygamberlerinin kendilerine bildirdikleri dînî emirleri inkâr edeceklerdir. Cenâb-ı Hakk bu gerçeği bildiği halde inkarcıları susturmak için Peygamberlerden şâhid istiyecektir. Onlar da Ümmet-i Muhammed (s.a.v.)’i şâhid göstereceklerdir. O zaman ümmetler, Ümmet-i Muhammed (s.a.v.)’e:
– Siz bu Peygamberlerin dînî emirleri bize bildirdiklerini nereden biliyorsunuz diye soracaklardır. Onlar da:
– Cenâb-ı Hakk bize Kur’ân-ı Kerîm’de haber vermiştir. Oradan biliyoruz diye cevâb vereceklerdir. Sonra Hz. Peygamber (s.a.v.)’i götürüp ondan ümmetinin bu şâhidlik hakkındaki fikrini soracaklardır. Hz. Peygamber (s.a.v.) de ümmetinin doğruluk ve adâletlerine şahâdet edecek ve ümmetini temize çıkaracaktır. Amel defterleri, bu ümmetin sağ ellerine sunulacaktır.
Bu ümmetin kişileri kendi yaptıkları amellerin sevâbını buldukları gibi başkalarının kendileri için yaptıkları çalışmanın da sevâbını kazanırlar. Eski ümmetlerde bu hal yoktu. “Hakîkaten, insan için kendi çalıştığından başkası yoktur.” (Neml s. 39) âyeti kerîmesi gereğince sevâb alamaması gerekirken İbn Abbas (r.a.)’nın ifâdeleri ile “Îmân edip de zürriyet (nesil)leri de îmân ile kendilerine tâbî olanlar (yok mu) biz onların nesillerini de kendilerine kattık.” (Tûr s. 21) âyet-i kerîmesi bu hükmü iptal etmiş, ortadan kaldırmıştır.
(İmâm-ı Kastalânî, İlâhî Rahmet Hz. Muhammed (s.a.v.), 539.s.)