«Oğullarım, gidin Yûsuf ile kardeşinden bir haber arayın… Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Zira hakikat şudur ki kâfirler güru­hundan başkası Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez» (Yûsuf: 87)
Hadîs-i Şerîf’te buyurulmuştur ki:
“Cenâb-ı Allah’tan rica edip yalvaran fâcir, Cenâb-ı Al­lah’tan ümîd kesen âbidden Allah-û Teâlâ’ya ma’nen daha yakındır.”
Bir adam öldü. Allah-û Teâlâ, Musa (a.s.)’ya vahy buyurdu ki: «Evliyâmdan bir veli öldü, onu gaslet…» Musa (a.s.) geldi ve gördü ki halk günahından (fıskından) dolayı onu mezbeleye atmış. Dedi ki: “— Yâ Rabbi, Sen halkın onun hakkındaki kelâmını işitirsin…” Allah-ü Teâlâ buyurdu: “O üç şey ile ölümü ânında benden, şefaat diledi ki bütün günahkârlar bunun gibi benden dileseler mağfiret ederim:
Birincisi: Dedi ki: «Yâ Rabbi, sen benim bu kötülükleri şeytanın fiili ile işlediğimi bilirsin, arkadaşlarım da kötü idi. Fakat kalbim bunları kötü gördü.
İkincisi: Ehl-i fısk ile irtikâb-ı meâsîde beraberdim ama sâlihler ile oturmayı onlardan da­ha çok severdim.
Üçüncüsü: Bir fâcir ve sâlih ile karşılaşğımda sâlih kimseyi, fâcir üzerine tercih ve takdim ederdi.
Bu kıssada evliyâ ile bulunmanın faziletlerine de işaret vardır.
(Hz. R.M. Sâmi (k.s.), Hz. Yûsuf (a.s.), Sh.: 107)