Müşrikler Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz’i Uhud harbinde yaraladılar. Ve mübârek dişini kırdılar ve mübârek yüzünü al kana boyadılar. Ashâb-ı Kirâm (r.a.e.)’e bu hal pek ağır geldi. Hz. Ömer (r.a.) dedi ki:
“Yâ Resûlallâh (s.a.v.)! Anam babam sana feda olsun. Nuh Peygamber kavmine bedduâ ile buyurdu. Eğer sen dahi bize bedduâ etseydin cümlemiz helâk olurduk”
Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz de: “Kavmimi mağfiret eyle” yahud, “Ya Râbb, benim kavmimi sen mağfiret eyle ve sen hidâyet eyle. Zira onlar bilmezler” diye duâ etti. Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz Hazretlerinin sabrı ve afvı derecei kemâlde idi.
Gerçi Hendek harbinde Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz küffâra bedduâ edip “Bizi meşgul edip salât-ı vüstâdan; ikindi namazından alakoydular. Allâhü Teâlâ hazretleri kabirlerini ve evlerini ateşle doldursun” buyurdular.
Küffar ile muharebede son derece şiddetle devam ve iştigâllerinden ikindi namazlarını geçirip bâ’de’l-gurûb (güneş batımından sonra) kaza etmişlerdi. Namaz, îmândan sonra pek mühim bir ibâdet olduğundan terki asla caiz olamaz. Peygamberimiz (s.a.v.) Uhud harbinde yüzüne erişen yara ve ezâya tahammül eylediler fakat namazına ve “din yüzüne” erişen ezâya tahammül etmediler. Çünkü namaza tecâvüzlerinden Hâkk Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerinin hukukunu tercih eylediler.Nitekim Hâkk Sübhanehu ve Te‘âlâ Hazretleri de dîni İslâm’a eza ve ihânet kasdeden küffâra karşı şiddet ve ğılzat (sert muamele) edilmesini emir buyurmuşlardır
(Hz. Mahmûd Sami Ramazanoğlu (k.s.), Musâhabe 3, s.214)