Hz. Ebû Bekir (R.A.)’in Rumlar’la savaş yapılması hakkında Ashâb (R.A.)’ün ileri gelenleriyle yaptıkları görüşmeyle ilgili rivâyetine Abdullâh bin Ebî Evfâ El-Huzâî (R.A.), şöyle devam ediyor:
Hz. Ömer (R.A.)’den sonra Abdurrahmân İbn-i Avf (R.A.) konuştu:
“Ey Resûlullâh (S.A.V.)’in Halîfesi, şübhe yok ki Rum İmparatorluğu çok güçlü ve kuvvetlidir. Onlara, hücûm etmek yerine, peş peşe birkaç def’a akıncı birlikler göndermek daha münâsib olur. Böylece onlara kayıplar verdirir ve bir kısım topraklarını ganîmet olarak alırız. Sonra Yemen’e Rebiâ ve Mudâr Kabileleri’nin de savaşa katılmalarını te’mîn edersin. İşte bundan sonra kuvvetli büyük bir ordu tertîb edip başlarına da bir kumandan ta’yîn ederek bu orduyu Rumlar’la bizzât savaşa gönderirsin.” deyip sustu. Herkes büyük bir sessizlik içindeydiler.
“Daha sonra Hz. Ebû Bekir (R.A.), Ashâb-ı Kirâm (R.A.)’ün diğerlerine:
“-Siz bu hususta ne düşünüyorsunuz?” diye sordular. Hz. Osmân bin Afvân (R.A.):
“-Senin, bu Dîn’in sâliklerine karşı son derece samîmi ve şefkâtli olduğunu biliyorum. Bu sebeble, senin her düşüncen mutlakâ bütün Müslümânlar’ın fâidesinedir. Düşüncelerini tahakkuk ettirmeğe bak, sana olan i’timâdımız bâkî ve kesindir.” Hz. Osmân (R.A.)’in bu sözlerini işiten Hz. Talhâ (R.A.), Zübeyr, Sa’d, Saîd bin Zeyd ve Ebû Ubeyde bin Cerrâh (R.A.) Hazerâtı ve bu mecliste bulunan Ensâr ve Muhâcirîn (R.A.):
“-Osmân, doğru söylüyor; nasıl düşünüyorsan öyle hareket et. Hiçbir zaman sana muhâlif olmayız ve seni ithâm etmeyiz.” şeklinde kanâatlerini beyân ettiler. Hz. Alî (K.V.)’in hiçbir kanâat beyân etmemesine karşı Hz. Sıddîk (R.A.):
“-Yâ Alî, bu bâbda senin fikrin nedir?” diye sorunca Hz. Alî (K.V.):
“-İster ordunun başında git, ister başka bir kumandan gönder, inşâallâh onları mağlûb edeceksin.” dedi. Hz. Ebû Bekir (R.A.):
“-Bu müjdeyi, sana Allâh mı haber verdi, bunu nereden biliyorsun?” diye sorunca Hz. Alî (K.V.) şöyle cevâb verdi:
“-Resûlullâh (S.A.V.)’in, İslâm ve Müslümânlar her şeye hâkim oluncaya kadar, bu Dîn, kendisine karşı çıkanların hepsine muzaffer olacak ve bu muzafferiyyet devam edecektir.”
(M. Yûsuf Kandehlevî (Rh.A.), Hayâtü’s-Sahâbe (R.A.), C. 2, S. 444)