Abdullah b. Ömer (r.a.)’den rivayet olunduğuna göre Firavun zamanında Nil Nehri taşmıştı. Memleket halkı ona gelip:«Bize Nil’i akıt» dediler. Firavun: «Ben sizden razı değilim.» dedi. Halk da üç defa gelip gittiler. Sonunda:
«Ey melik! Hayvanlarımız öldü, çocuklar ve bakireler helak oldu. Eğer Nil Nehrini akıtmazsan senden gayri ilah tutarız.» dediler.
Firavun onların göremeyeceği ve sesini işitemeyecekleri bir yere ayrılıp yanağını yere koydu ve şehadet parmağını kaldırarak:
«— Allah’ım! Huzuruna zelil bir kölenin efendisinin huzuruna çıktığı gibi çıkıyorum. Senden başka bu nehri akıtmağa kimsenin gücünün yetmeyeceğini de biliyorum.» Nil akmağa başladığı vakit onlara gelip:
«— Sizin için Nil Nehri’ni akıttım haydi bana secde edin.» dedi.
Bir gün Cibril (a.s.) Firavun’a gidip:
«— Ey melik! Kullarıma melik kıldığım ve hazinelerimin anahtarını verdiğim, bir kul benim sevdiklerime düşmanlık ediyor, düşmanlarımı da dost ediniyor.» dedi. Firavn: «Eğer böyle bir kul benim olsa Kızıldeniz’de boğardım.» dedi.
«— Ey melik bunu bana yazıp verir misin?» Firavn eline aldığı kâğıda bunu yazdı. Firavn boğulacağı esnada Cibril (as.) kendi yazısını ona gösterdi: «Bu kendin hakkında verdiğin hükümdür.» (Hz. M. Sami, Yunus ve Hûd. S. Tefsiri Sh. 53)