Allâh (c.c.)’yu zikretmeye mâni olan şey dünya alâkasıdır. Şâh-ı Bahâeddin Nakşibendî hazretlerinin iki büyük hulefâsından Muhammed Pârisâ hazretleri Buhâra’dan hac veya umreye gitmek üzere üstâdından müsâade alarak Mekke’ye doğru yola çıkıyor. Yolda bir kasabaya uğruyor. Bir kuyumcu dükkanı dikkatini çekiyor. Kuyumcu genç bir çocuk, içeride mal dolu ve müşteri de var. Mal sahibi genç olunca, müşteri olunca ve alışveriş de altın üzerine olunca Muhammed Pârisâ hazretleri gencin dünyalığa battığı kanaatiyle üzülüyor ve “Üç dünyalık bir araya gelmiş.” diyor. Ehl-i keşif bir zât olduğu için keşfen gencin kalbine nazar atfediyor, bakıyor ki gencin kalbi Allâh (c.c.)’yu zikir ile meşgul. Bunun üzerine “El kârda gönül yârda” buyuruyor. İşte dünya hayatında Allâh (c.c.)’yu unutmadan yaşamaktan kastedilen budur. Resûlullâh (s.a.v.)’in getirdiği şeriata her hâlükârda uyulmaya gayret edildiği takdirde, o uyulmaya gayret edilen müddetlerin tamamı Allâh (c.c.)’yu anmış gibi zikirdir.
Bir insan Allâh (c.c.)’nun emrine ve Nebiyy-i Ekrem (s.a.v.)’in sünnetine uymak gâyesiyle evlense ve çoluk çocuk sahibi olsa bu da bir zikirdir. İnsan evden çıkarken Allâh Resûlü (s.a.v.)’in, evden çıkarken öğrettiği duâları okuyarak çıkarsa ve yolda harama bakmadan yürürse bu da bir zikirdir. İnsan işine gittiği zaman Allâh (c.c.)’nun adını anıp Resûlü (s.a.v.)’e salât ve selâm getirip, Cenâb-ı Hakk’ın verdiği nimetlere hamdedip işinin başına geçerse ve helâle-harama dikkat ederek işini yaparsa bu da bir zikirdir. Allâh(c.c) hepimizi hakkıyla zikreden kullarından eylesin.(Amin)
(Ömer Muhammed Öztürk, Sohbetler-1, s.114-117)