Allâh (c.c.) ve Resûlü (s.a.v.) bir işe hüküm verdiği zaman, yani Allâh Resûlü (s.a.v.) hüküm ve karar verdiğinde -ki burada Allâh (c.c.)’ün zikredilmesiyle, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in durumunun yüceltilmesi ve onun bir işe hüküm vermesinin, ayni zamanda Allâh (c.c.)’ün hüküm vermesi demek olduğunun bildirilmesi amaçlanmiştir. Nitekim, Hz. Peygamber (s.a.v.)’e itaat etmek, Allâh te‘âlâya itaat etmek demektir.- İnanmiş bir erkek ve kadina, o işi kendi isteklerine göre seçme hakki yoktur. Aksine kendi düşünce ve tercihlerini, Allâh Resûlü (s.a.v.)’in düşünce ve tercihine tabi kilmalari gerekir.
Rivayet edilmiştir ki, Hz. Peygamber (s.a.v.), halasi Abdülmuttalib’in kizi Ümeyye’nin kizi Zeyneb binti Cahş’i, evlatliği Zeyd b. Harise’ye istemişti. Zeynep beyaz tenli ve güzeldi. Zeyd (r.a.) ise siyah olduğundan Zeyneb (r.a.) onu istememiş ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’e şöyle demiştir:
“Ey Allâh’in Resûlü! Ben senin halanin kiziyim ve Kureyş’in en ileri gelenlerine mensûbum. Bu nedenle onu kendime reva göremiyorum.” Ayni şekilde kardeşi Abdullâh da bu işe razi olmamişti. Bunun üzerine bu ayet inmiştir.
Her kim Allâh (c.c.) ve Resûlü (s.a.v.)’e herhangi bir hususta karşi gelir ve kendi görüşüyle hareket ederse şüphesiz apaçik bir şekilde hak yoldan sapmiş ve dosdoğru yoldan ayrilmiş olur.
(Rûhu’l Beyân Tefsiri, İsmail Hakki Bursevi, 6.c., 450.s.)