Efendimiz (s.a.v.)’in bizlere vasiyetlerinden birinde de, Allâh (c.c.)’un bazı kimselere bağışladığı mal, şöhret, ilim gibi şeyleri görüp kıskanmamamız, Allâh (c.c.)’un onlara verdiği dünya ve âhiret nimetlerinin bu kimselerin elinden çıkmasını temenni etmememiz buyurulmaktadır.
Şeyhayn ve diğerlerinin rivayet ettikleri bir hadiste şöyle buyuruluyor: “Birbirinizi kıskanmayınız, birbirinize kin ve düşmanlık beslemeyiniz.”
Zira bizlerde olmayan bu gibi dünya ve âhiret nimetlerinin bizlere verilmediğini görerek kıskanacak olursak, Allâh (c.c.), buyruklarına karşı geldiğimizden dolayı bizleri, ilâhî huzur çevresinden İblis’i kovduğu gibi kovar. İblis’in başına gelenler, Hz. Âdem (a.s.)’ı kıskanmasının sonucudur. Bir kimse bilgin ve salih bir kimseyi kıskanırsa, İblis’in başına gelenler kendisinin de başına geleceğini kesinlikle bilmelidir.
Ebû Dâvud (r.âleyh) şu hadîsi anlatır: “Kıskançlıktan kaçınınız; kıskançlık, ateşin odunu veya çalı çırpıyı yediği gibi, insanın güzel âmellerini yiyip götürür.”
Şunu ifade edeyim ki, bir kul, hayır ve şer olarak din kardeşine ne dilerse, Hâkk Teâlâ o ölçüde kendisini cezalandırır veya mükâfatlandırır.
Taberânî (r.âleyh) şu hadîsi anlatır: “Aralarında kıskançlık doğmadığı sürece insanlar hayır içerisinde bulunurlar.” Hâkim (r.âleyh) rivâyet ediyor: “Bir mü’minin içinde Allâh (c.c.) yolunda bulandığı tozlarla cehennemin kokusu birleşmediği gibi, mü’min bir kimsenin içinde, îmânla kıskançlık birleşip kaynaşamaz.”
Bu hastalıktan arınmak için uyanık ve uyarıcı bir şeyhi takip etmek gerekir. Akıllı kişi kıskandığı adama Râbbinin verdiğini ondan öğrenip istemelidir. Onun elindekinin gitmesini istememelidir. Böylece aşağılık dereceye inmekten ve kıskançlığa düşmekten rahat etmiş olur.(İmâm Şaranî, Büyük Ahidler, s.979-981)26