“Zât-ı Ulûhiyyetime yemin ederim ki; muhakkak Bedir’de “Allâh te’âlâ” (ve tekaddes hazretleri) size yardım etti. Hâlbuki siz Bedir’de zelil ve fakir idiniz. Binaenaleyh Bedir vak’asında nail olduğunuz ni’mete şükretmeniz için Allâh’a ittikânız vâcibdir.” (Âl-i İmrân s. 123)
İşte Bedir günü fakîr, zelîl ve zayıf bir halde bulunan mü’minlere Cenâb-ı Hakk nusretini ihsan etti. Ebû Cehîl gibi sanâdîd-i Kureyş hep o gün maktul düştüler. O günden i’tibâren izzet-i îmân tezahür etti. Yevm-i Bedir mebnâ-yı İslâm oldu. Bunu Cenâb-ı Allâh’tan başka hangi kuvvet yapabilir? Şimdi aklı olanlar böyle bir nusreti ihsan eden Cenâb-ı Allâh’a tevekkül ve i’timâd etmez mi? Nasıl olur da sabır ve ittikâ’yı bırakır (feşile) ya’nî cebânet ve za’f-ı kalbe düşersiniz?!
Binaenaleyh ey mü’minler! Bundan böyle hep Cenâb-ı Allâh’a ittikâ ediniz ki, nusrete nail olup şükredesiniz!
Cenâb-ı Hakk bu âyet-i kerîmede mü’minlere hitaben: “Siz fakîr ve zelîl idiniz” mâ’nasında “ezilletün” diye buyurmuştur. “Zelâil” dememiştir. Çünkü mü’minlerin kâfirlere nisbetle eksiklikleri fakîr olmaları ve silâhlarıyla bineklerinin az olması idi. “Zelâil” ise; “tamamen zayıf olan, hiçbir kudret ve kuvveti bulunmayanlar” demektir ki, mü’minlerin durumu böyle değildi.
Kuvvetlerinin azlığına gelince: 70 deve ve üç tane de atları var idi. Atlılar; Mikdâd bin Esved, Zübeyr bin Avvâm ve Mersed Ganevî (r.a.e.) idi. Allâh (azze ve celle) yolunda ilk defa at üzerinde muharebe edenler de bunlardır.
Silâhları altı kalkan ve sekiz kılıçtan ibaret idi.
Muharebeye iştirak edenlerin sayısı ise 313 kişi olup 70’i Muhâcirîn’den, gerisi Ensâr’dan idi.
Düşmanların adedi 1000 civârında olup, 100 atlı ve 100 hecin süvarileri ve çoğunun arkasında zırh ve çeşitli silâhları bulunuyordu.
(Hz. Mahmûd Sâmî Ramazanoğlu (k.s.),
Bedir Gazvesi ve Sûre-i Enfâl Tefsîri, 5-6.s.)