Hubb-i fillah ve buğz-i fillah, yani sevdiğini Allâh rızası için sevmek ve buğz ettiğine (nefret ettiğine) de Allâh rızası için buğz etmektir. Hubb-i fillah ve buğz-i fillah, güzel huylar cümlesindendir. Çünkü bu huylar sevgiyi ve nefreti, nefsanî olmaktan çıkarır, ancak Allâh (c.c.) rızasına bağlar.
Cenab-ı Hak, bir hadîs-i kudsî’de buyuruyor ki:
“Benim rızam uğrunda birbiriyle sevişenlere (Allâh (c.c.) için birbirini sevmek) muhabbetim sabit olmuştur. Benim rızam için birbirlerini ziyaret edenlere muhabbetim sabit olmuştur. Benim rızam için birbirlerine yardımı esirgemeyenlere muhabbetim sabit olmuştur. Benim rızam için birbirlerine inançla dostluk edenlere muhabbetim sabit olmuştur.”
Ebu Hüreyre (r.a.) rivayet etmiştir ki, Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Arş’ın etrafı nurdan yapılmış minberlerdir. O minberler üzerinde birtakım kavimler vardır ki, giydikleri nur ve yüzleri nurdur. Onlar, peygamberler ve şehidler değildir. Peygamberler ve şehidler onlara gıpta ederler.” Mecliste bulunanlar dediler: – Onların vasıflarını bildirir misiniz? Buyurdular ki: “Onlar Allâh yolunda sevişenler ve Allâh yolunda meclis kuranlar, birbirlerini Allâh yolunda ziyaret edenlerdir.” Sonra yine buyurdular ki: “İki kişi Allâh yolunda sevişirlerse Allâh da onlardan kardeşini çok seveni ziyade sever.”                                                      (İhya-u Ulum, c. 2, s.131)
Allâh yolunda sevişmenin şartlarındandır ki, kişi sevdiği salih kimsenin amelleriyle amel eder. Nitekim Hazret-i Hasan (r.a.) buyurmuşlar ki:  Ey Âdemoğlu “Kişi sevdiği ile beraber olur” diyenin sözü seni aldatmasın. Bilirsin ki, iyi kimselere, onların iyi amelleri gibi ameller işlemedikçe katılamazsın. Çünkü Yahudi ve Nasara (Hıristiyanlar) peygamber tanıdıkları resulleri sevdiklerini iddia ederler, hâlbuki o peygamberlerle beraber olmazlar.
 (Ahmed Kemâleddin Üstün, 54 Farz Şerhi, s.219)