Nebiyy-i Ekrem (s.a.v.):
“Zikrullah hâricinde kalan şeyler hakkında çok söz etmeyiniz. Çünkü zikrullah bulunmayan şeyleri çok konuşmak kalbi katılaştırır. İnsanların Allâh’tan en uzak olanı, kalbi katı olanıdır.“ buyurmuşlardır.
Yine Resûl-i Ekrem (s.a.v.) buyurmuşlardır ki:
“Dört şey şekavet alâmetlerindendir: Gözü yaşarmamak, Kalbi katı olmak, Tûl-i emel (hırs, tamah) sahibi olmak, Dünyâya haris olmak.”
Nice kalbler vardır ki taş gibi katıdırlar. Kur’an te’sir etmez. Hadîs te’sir etmez. Hikmet ve öğüt bir fâide vermez. Bunlar kâfir ve münafıkların kalbleridir ki mühürlenmişlerdir.
Allâh (c.c.), hiçbir kulunun amelinden habersiz değildir. Onları gerek anında, gerekse bir müddet sonra mücâzat veya mükâfatlandırır.
Küfür içinde olanları acilen cezalandırması, inkârlarını kalblerinin daha fazla katılaşmasına sebeb kılmakla olur. Kalblerinin katılaşması inkârlarını, inkârları da amellerinin fesadını artırır. Ve neticede mühürler. Nebiyy-i Ekrem (s.a.v.) bu ma‘nâya işaret için:
“Hiçbir kalb yoktur kî Rahman’ın kudret parmaklarından iki parmağı arasında bulunmasın. Dilerse istikamet üzere tutar, dilerse saptırır.” buyurmuşdur.
Cenâb-ı Hakk’ın diğer mücâzâtı da âhirete bırakarak amellerin karşılığını vermektir ki kâfirlerin ekserisinin ve münafıkların pek çoğunun amellerini bu şekilde te’cil eder.
(Hz. Mahmûd Sâmî Ramazânoğlu (k.s.),
Bakara Sûresi Tefsiri, 148-149.s.)