Tevbe etmek, İslâm dinindeki emredilen şeylerin en mühimlerindendir. İman makamlarının birincisidir. Bazı sâlihlerden bildirilir: “Otuz sene kadar tevbe etmeye çalışmakla kendime bir hayret ve acizlik gelip, şaşıyorum, tevbe etmek bana nasip olmadı”. “Sen çok büyük şey istiyorsun. Sen Allâhu Teâlâ’nın muhabbetini, sevgisini arıyorsun. Allâhu Teâlâ’nın muhabbeti ise, büyük bir saadettir. Nitekim Allâhu Teâlâ, «Allah günahlardan çok tevbe edici kulları ve günah pisliğinden temizlenenleri sever»(Bakara, 222) buyuruyor. O hâlde senin aradığın kolayca ele geçmez, diye cevap verdiler.”
Bir kul günahından tevbe etse, Allâhu Teâlâ onu sever, melekler sevinir. Malını kaybeden kimse malını bulunca, çocuğu olmayan kimsenin çocuğu olunca, susamış kimse hararetle çölde giderken suya kavuşunca ne kadar sevinirse, bir kimse tevbe edince melekler bundan daha çok sevinir. Allâhu Teâlâ bir kimseyi sevince, Cebrail Aleyhisselâma onu sev diye emreder. O da onu sevip göklerdeki bütün meleklere, falan kimseyi Allâhu Teâlâ seviyor, siz de sevin der. Göktekilerin hepsi onu severler. Sonra insanların sâlihleri dahi onu severler. Bu yüce saadet Allâhu Teâlâ’nın muhabbetine, sevgisine kavuşmakla kazanılır. Tevbe edenleri Allâhu Teâlâ’nın sevdiği Kur’ân-ı Kerîm ile sabittir.
Bir mü’min günahından tevbe etse, sonra o günahı işlese, yaptığı tevbe lüzumsuz olmaz. Çünkü işlediği bir başka günah olur. Ondan da tevbe etmesi vâcip olur. Önce yaptığı günahlara tevbe ettikten sonra, bu günahları tekrar hatırladığında yine tevbe edip etmemesi hususunda ihtilâf vardır. Bazıları günahları anınca, pişman olmak vâciptir demişlerdir. Lâkin işin doğrusu şöyledir ki, günahlarını anıp sevinir ve lezzet duyarsa, tekrar tevbe etmesi vâcip olur. Bunda âlimler ittifak etmişlerdir. Sevinmezse tekrar tevbe etmesi vâcip olmaz.
(Kadızâde Ahmed Efendi, Birgivî Vasiyetnamesi Şerhi, s.133)
25 Cemaziyelahir 1438, Mevlâna Takvimi