Allâh (c.c.)’ya güzel hüsn-ü zanda bulunmak vaciptir. Bir Hadîs-i Şerif’te buyuruluyor ki: “Allâh hakkında hüsn-i zan etmek, güzel ibadettendir.” (Ebu Davud, İbn Hibban)
Hakk Teâlâ güzel ve dürüst düşüncelerle kendisine bağlanmamız için bizleri şu sözleriyle uyarmaktadır: “Ben kuluma, benim hakkımda olan zannına göre muamele ederim. O halde hakkımda hayırlı ve güzel şeyler düşünün”. Hakk Teâlâ hakkında hayırlı bir şey düşünmeyen bir kimse Allâh (c.c.)’un buyruklarına karşı âsi olmuş olur.
Hz. Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz buyurmuşlar ki: “Allâh (c.c.), bir kulu cehenneme emir buyurur. O kul da, cehennemin bir tarafına durarak arkasına bakar da der ki: “Vallahi ya Rabbi, dünyada iken zat-ı pâkine hüsn-i zannım vardı ve dünyadan o zan ile çıktım.” Bunun üzerine Allâh (c.c.) buyurur ki: ‘Onu geri çeviriniz! Elbette ben; kulumun zannı indindeyim.” (Berika, c.2, s.764)
Müminlere hüsn-i zan ise; mümin kimsenin iyi veya fena halleri bilinemediği zaman, iyi olması ihtimali de fena olması ihtimali de bulunması halinde, o mümine hüsn-i zan etmektir ki, bu müstehaptır. Hususiyle adaleti meydanda olan bir müslim hakkında halini iyiye hami etmek (yormak) müstehap olur da fenaya hami etmek haram olur.
Kişi kendisini hüsn-i zanna alıştırmak için kendi tabiatında fenalık varsa önce bu fenalıktan kendisini temizlemelidir. Çünkü insan tabiatı, herkesi kendisine kıyas etmek âdetindedir.
Tabiatında fenalık bulunan bir kimsenin, başkaları hakkında hüsn-i zan etmesi güç olur. Tabiatında iyilik yerleşmiş olan kimseler de, her gördüklerine mümkün olduğu kadar iyi mana verir, her şeyin iyi tarafını görür ve her halde iyi teviller bulurlar.
(Ahmed Kemâleddin Üstün,54 Farz Şerhi,s.330)